tag:blogger.com,1999:blog-67830632076528161412024-03-13T03:34:01.074+03:00constantinacheconstantinachehttp://www.blogger.com/profile/08934102192444455368noreply@blogger.comBlogger92125tag:blogger.com,1999:blog-6783063207652816141.post-20058047469142787122014-07-13T20:09:00.001+03:002014-07-13T20:09:24.904+03:002014 Dünya Kupası: Ve Kupada Son<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbv60hSAezukoBN1E0K6vCY7Y8eeGJ7jFwiQs_W82GSlxX6IF2fzto8cGHpuk8UpRxlkTyYcnkdBiGowJUpkgxEl30_VngroV4ISsb_7zrra9QBgMAHCJwVYrMzNPCX1f6SIVSP-n_zagz/s1600/coupemonde.fr-source-lecoinsport.com-1-576x300.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbv60hSAezukoBN1E0K6vCY7Y8eeGJ7jFwiQs_W82GSlxX6IF2fzto8cGHpuk8UpRxlkTyYcnkdBiGowJUpkgxEl30_VngroV4ISsb_7zrra9QBgMAHCJwVYrMzNPCX1f6SIVSP-n_zagz/s1600/coupemonde.fr-source-lecoinsport.com-1-576x300.jpg" height="166" width="320" /></a></div>
Dört yılda bir gelen ve tam bir aydır içinde bulunduğumuz futbol karnavalının nihayet sonuna geldik. Kupa boyunca birçok sürpriz yaşandı ancak bunların içinde en sarsıcı olanı hiç kuşkusuz evsahibi (ve tüm kupaların doğal favorisi) Brezilya'nın Almanya karşısındaki 7-1'lik tarihi mağlubiyetiydi. Öte yandan Arjantin de son derece sıkıcı bir oyun sonunda Hollanda'yı 3.lük maçı için Brezilya'nın yanına göndererek 24 yıl sonra Almanya ile finalde başbaşa kaldı. Gelelim "son 4"ün genel performanslarına:<br />
<br />
<u>BREZİLYA:</u> Her ne kadar evsahibi, 1 yıl önceki Konfederasyonlar Kupası'nın kesin galibi gibi etiketleri ve isminin dahi etkisi olsa da genel kanı Brezilya'nın bu kupada yarı finali haketmediği yönündeydi. Buna sebep olarak hakemleri, Kolombiya'yı vs. gösterebiliriz. Bunun yanında Brezilya'nın kadrosuna baktığımızda milli takımlar düzeyinde bir "winner" karakterinin eksikliğini de görmekteyiz. 23 kişilik kadroda son Dünya şampiyonluklarından (2002) 1 kişinin dahi kalmamış olması bunun bir göstergesi. Tam bu noktada, düşünmeden edilmiyor "acaba bu kadroda bir Dünya Kupası zaferi yaşamış Ronaldinho veya Kaka gibi oyuncular olsa nasıl olurdu" diye. Bu gerçekten önemli bir nokta, zira Brezilya'yı Almanya karşısında aşırı motivasyondan çöküşe götüren de tam olarak takımda bu seviyelerde tecrübe sahibi ve takımı ayakta tutacak oyuncuların eksikliğiydi. Öte yandan İtalya 90'dan bu yana hücumda en kıt kalan Brezilya'yı izledik dersek yeridir. Hatta İtalya 90'da bile en azından Careca gibi bir yıldızı barındıran Brezilya, bu kupada ise Fred ve Jo gibi kendi kalitesinin kat kat altında kalan hücumculara emanetti. Takımın gençleştirilmeye çabalandığı kesin, ancak bunu yaparken Coutinho, Moura gibi formunun zirvesindeki genç yeteneklerin alınmaması da ayrıca düşündürücü. Bundan sonra ise Brezilya'yı zorlu bir süreç bekliyor, ancak her ne olursa olsun bu kupanın finalindeki kadar kötü olabilir mi, orası muamma.<br />
<br />
<u>HOLLANDA:</u> Bolca sistem, bolca disiplin. Aslında Hollanda'yı bu kupada başarısız ilan edebilmemiz için elimizde çok fazla kanıt yok. Sonuçta 2. turun 48. dakikasından sonra çeyrek final (120 dk), yarı final (120 dk) ve 3.lük maçı (90 dk) boyunca tek gol yememiş, bunun yanında son şampiyonu 5-1 ile daha ilk maçta moralmen kupanın dışına itmiş, evsahibini de 3-0 ile uğurlamış, kadrosundaki tüm oyunculardan optimum düzeyde yararlanabilmiş bir takımdan bahsediyoruz. Bu adamlar öylesine bir düzene sahip ki, tek eleştirilebilen noktaları olan savunma hattında Feyenoord kökenli ve birbirlerini tanıyan oyuncuları görüyoruz. Bunun yanında, takım halinde oynamaları, hücumu da savunmayı da tam takım olarak yapabilmeleri aslında bu turnuvada geldikleri yeri (ve hatta daha da fazlasını) hakettiklerini gösteriyor. Şimdi ise önlerinde yeni bir süreç var. Artık (1 final, 1 üçüncülük yaşatan) bazı oyuncuların ileride olmayacağı ve yerlerinin aslında şimdiden (Depay, Wijnaldum vb yetneklerle) dolmaya başladığı bir süreç.<br />
<br />
<u>ARJANTİN:</u> Buraya gelene kadar alışılmış Arjantin'in dışında, fazlaca tedbirli, hatta açık söylemek gerekirse defansa dayalı ve ender bulacağı boşlukları Messi, Di Maria gibi yıldızlarıyla değerlendiren, bunun dışında fırsatını bulmadıkça farkı aramaktansa defansa çekilmeyi yeğleyen bir Arjantin gördük. Her ne kadar can sıkıcı bir oyun tarzı olsa da şimdiden en kötü ihtimalle bir Dünya Kupası finali ile kendilerine geri dönüş yapmış durumda bu taktik. Finalde de bu tarz bir oyun sergileyecekleri kesin. Özellikle erken bir gol bulup geri çekilmeyi isteyeceklerdir ancak bunu Almanya karşısında becerebilirler mi, orası bilinmez. Bugünkü finalde kazanabilirler de elbet, lakin finale kadar yürüyüşleri insana 2006'daki Fransa, 2002'deki Almanya, 1994'deki İtalya, 1990'daki Arjantin'i hatırlatıyor. Evet, çok şey yaptılar finale gelmek için ve hakettiler de, peki ya finali kazanmayı gerçekten hakettiler mi?<br />
<br />
<u>ALMANYA:</u> Turnuvaya çeşitli taktik varyasyon denemeleriyle başladılar. Aslında çeyrek finale gelene kadar zorlanmış gibi görünmelerinin de temel sebebi buydu, ancak tüm o maçlara baktığımızda daima sonuç odaklı çalışan Almanlar'ın yine sonuçta istediklerini aldıklarını görmekteyiz. Turnuvaya başlarken en büyük handikapları yaşlı kurt Klose hariç "bitirici" bir santrafor eksiklikleriydi. Çeyrek finale gelinceye kadarki "denemelerinde" de buna çare aradılar "sahte 9 numara"larla. Ancak ne zaman ki gerçek bir bitirici olan Klose ilk 11'e girdi, ondan sonra Almanya esas hüviyetine büründü. Aslında bunun sebebi Klose'den çok takımın hücum hattının duruşu ve ileri uç elemanlarının benzer özelliklerde oluşu ile alakalı. Fransa maçında çok erken gelen gol ve rakibin hücum etkinliklerinin tıkanması maçı koparmaya yetti. Brezilya maçında ise rakip defansın gol yedikçe açıldığı, açıldıkça gol yediği bir döngü sonucu tarihi bir fark gerçekleşti. Şimdi ise önlerinde defansa sağlam kapanabilen ve hücumdaki yıldızlarıyla ihtiyaç duyduğu golü bulabilen bir Arjantin var. Ancak, Almanya'nın (en azından defans anlayışı ve mücadele konularında) benzer tarzda bir rakiple, belki de en güçlü ve dayanıklı kadroya sahip olan ABD ile oynadığını ve kazandığını da unutmamak gerekir. Nihayetinde buraya kadar fazlasıyla hakederek geldiler ve 8 yıldır bu takımın başında olan Löw başta olmak üzere uzun zamandır bugün için çalıştılar. Bakalım emeklerin karşılığı bu sefer alınabilecek mi?<br />
<br />constantinachehttp://www.blogger.com/profile/08934102192444455368noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6783063207652816141.post-19350316206444933022014-07-03T17:02:00.002+03:002014-07-03T17:02:25.237+03:002014 Dünya Kupası: Kaleciler<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiN7q17gPtNBmeu6QBqmy9sXC6GTd9NZAkHd358Szi2AurmZS1GddStXbh4Oq3eQq8dns213B3Cv3IIgmJLysS3XwfG8g9TX_f9CV-WPcCZsT-Pv2bOnyJwkMIxhRwhoNRjT9xcrgVzgmL2/s1600/kaleciler.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiN7q17gPtNBmeu6QBqmy9sXC6GTd9NZAkHd358Szi2AurmZS1GddStXbh4Oq3eQq8dns213B3Cv3IIgmJLysS3XwfG8g9TX_f9CV-WPcCZsT-Pv2bOnyJwkMIxhRwhoNRjT9xcrgVzgmL2/s1600/kaleciler.jpg" height="202" width="320" /></a></div>
Kimisi eksik kalan takımını ayakta tuttu, kimisi kurtarış rekorları kırdı. Kimisi tüm maç boyu harika giderken son anlarda ölümcül bir hata yaptı, kimisi <b>"adeta bir libero gibi"</b> defansın arkasına sarkan topları "süpürdü". Kimisi takımıyla birlikte üst düzey performans sergiledi, kimisinin tüm çabası takımını kurtarmaya yetmedi. Hatta içlerinden kupa tarihinin en yaşlısı olma rekorunu kıran dahi çıktı.<br />
<br />
Sonunda kazanan kim olursa olsun, unutulmaz kaleci performansları izliyoruz bu turnuvada. <br />
<br />constantinachehttp://www.blogger.com/profile/08934102192444455368noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6783063207652816141.post-19981781887342958952014-07-03T16:53:00.003+03:002014-07-03T16:53:47.032+03:002014 Dünya Kupası: Çeyrek Finaller<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgiyrIUEp2eZi9zuNrNqqY91agxnfcc55VL7kC_9el2tIVqvZvvz4QZi5NN3u7QpSS99e-Ij-iPpnqAAiCO4F3nDQcmeYf5PaILpv_kFizzeMm8zatsu9YzvMJDRtUUuFdJPpNNiP57LZv9/s1600/brazil-poster-2014.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgiyrIUEp2eZi9zuNrNqqY91agxnfcc55VL7kC_9el2tIVqvZvvz4QZi5NN3u7QpSS99e-Ij-iPpnqAAiCO4F3nDQcmeYf5PaILpv_kFizzeMm8zatsu9YzvMJDRtUUuFdJPpNNiP57LZv9/s1600/brazil-poster-2014.jpg" height="320" width="225" /></a></div>
Yıllarca unutulmayacak bir kupaya tanıklık ediyoruz ve bunun en önemli sebebi de hemen hemen tüm takımların varını yoğunu ortaya koyarak mücadele etmesi, daha da önemlisi rakibinin gücüne bakmaksızın son ana kadar direnmesi. 2. turda elenen takımların (Suarez'i kaybetmenin de çöküntüsüyle Uruguay hariç) tamamı son ana kadar didindi. Hiç kimse bir Cezayir'in, ABD'nin, İsviçre'nin veya Meksika'nın çeyrek finali haketmediğini söyleyemez. Ancak futbolda tek bir kazanan olduğundan dolayı "o an en iyisini yapanlar" ancak daha yukarı çıkabiliyor.<br />
<br />
Neyse, gelelim çeyrek final maçlarına:<br />
<br />
<u>Brezilya-Kolombiya:</u> Turnuvanın en zevkli maçlarından biri olmaya aday. Ancak bunun en önemli nedeni, "tüm dünya kupalarının genel favorisi" ve evsahibi Brezilya'nın değil, Kolombiya'nın şu ana kadarki en güzel futbolu oynuyor olması. Her ne kadar genel kanı Brezilya'nın "bir şekilde" finale kadar çıkabileceği yönünde olsa da gönüller Kolombiya'dan yana. Ayrıyeten, gruplarda ve 2. turda gözle görülür derecede bocalayan Brezilya'nın normal şartlarda Kolombiya gibi bir takıma karşı zorlanması da sürpriz olmaz.<br />
<br />
<u>Fransa-Almanya:</u> Bir bakıma "Avrupa derbisi". Her 2 takım da gerçek potansiyellerini %100 gösteremediler ancak fikstür olarak Almanya'nın şimdiye kadarki rakiplerinin Fransa'nınkilere nazaran daha zorlayıcı olduğunu da söylemek gerekir. Bu turnuvada Almanya adına şu ana kadar Löw'ün gereksiz bazı inatlarını (santraforsuz oyun, bazı oyuncuları oynatma/oynatmamakta diretme vb) gördük. Olur da bu inatlarından vazgeçebilirse "panzerler" yeniden rakibini ezip geçebilecek tarza bürünebilirler. Aksi halde yine zorlu ve kısır geçebilecek bir maç bizi bekliyor.<br />
<br />
<u>Hollanda-Kosta Rika:</u> Kosta Rika, buraya kadar müthiş bir performansla geldi ve hiç kimse onların çeyrek finali haketmediğini iddia edemez. Ancak şimdiye kadarki güçlü rakiplerinin aksine durağan olmayan, hızı ve kontra atağı seven bir Hollanda ile oynayacaklar. Dolayısıyla işleri ciddi ölçüde zor. Öte yandan Hollanda'nın da turnuvanın başından bu yana savunması alarm veriyor. Bakalım Robben, Van Persie, Sneijder gibi yıldızları ne zamana kadar sırtlayabilecek? Maçla ilgili şahsi fikrim, zorlu geçse dahi Hollanda'nın yarı finale çıkacağı yönünde, ancak olur da Kosta Rika bir destan daha yazarsa sürpriz sayılmamalı.<br />
<br />
<u>Arjantin-Belçika:</u> Arjantin çeyrek finale adını yazdırdı fakat buraya gelene kadar da tel tel döküldü desek yeridir. Esas olarak Messi'ye (ve 2. turda golü atan Di Maria'ya) teşekkür etmeleri lazım. Buraya kadar Arjantin ve Messi isimlerinin karşısında ezilen rakiplerle oynadılar ancak (genç ve bol yıldızlı) Belçika, işlerini zora sokabilir. Bunun yanında, Belçika da hücumu seven, bol bol gol kaçıran fakat kaçırdıkça daha da fazla hücum eden bir görüntüde. Yani bir İsviçre gibi maç boyu Messi'yi marke edeceklerini pek düşünmüyorum ancak olur da bunu yapmazlarsa neler olacağını Messi İsviçre'nin son anda kendisine bağışladığı boşluğu fırsat bilerek fazlasıyla gösterdi. Fazlasıyla çekişmeli bir maç olacak ve olur da Arjantin elenirse hiçkimse şaşırmasın.constantinachehttp://www.blogger.com/profile/08934102192444455368noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6783063207652816141.post-22511545795066124032014-06-28T19:22:00.000+03:002014-06-28T19:22:02.599+03:002014 Dünya Kupası: Gruplar ve Sonrası<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgk4Bz_qwVqrD9OPu7z6DPLqbqeO7jUsx1fWaxiXnfYzsXb4FY_STx4pyqBSBuv3Vt6R3innaD_Z5rq04KxGi_ERIie3FJV1ia4i7bjaApXyO8seOsJ89MmvPVSSm4WqFdLdzKIgq6AfAa-/s1600/World-Cup-2014-Brasil-logo.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgk4Bz_qwVqrD9OPu7z6DPLqbqeO7jUsx1fWaxiXnfYzsXb4FY_STx4pyqBSBuv3Vt6R3innaD_Z5rq04KxGi_ERIie3FJV1ia4i7bjaApXyO8seOsJ89MmvPVSSm4WqFdLdzKIgq6AfAa-/s1600/World-Cup-2014-Brasil-logo.jpg" height="320" width="280" /></a></div>
A Grubu'nda Brezilya zaten "yapması gerekeni" yaptı, ancak son maçındaki etkili oyununa rağmen gelecek turlar için soru işareti yarattı. Santrafor eksiklikleri göze çarpıyor. Meksika müthiş bir takım oyunu ve kalecilerinin de devleşmesiyle turu fazlasıyla hakederek atladı.<br />
<br />
B Grubu'nda İspanya'nın durumu malum,"system fatal error" . Hollanda'nın defans hattı güven vermese de favoriler, Şili ise cesur fakat dengesiz bir oyunla çıkabildi. Avustralya, eski şaşalı jenerasyonunun devamını getiremedi, onları ayakta tutmaya çalışan da o jenerasyonun son üyesi Cahill'di. Bundan sonrası ise onlar için Asya elemelerinde kolay, turnuvalarda gruplarda veda gibi olur eğer yeni jenerasyon gelmezse.<br />
<br />
C Grubu'nda, Kolombiya belki de şimdiye kadar en sağlam ve en güzel oyunu oynayan takım oldu tüm turnuva boyunca. Yunanistan ise kendi oyunlarından çok potansiyellerini yansıtamayan Fildişi ve Japonya sayesinde gruplardan çıkmayı başardı.<br />
<br />
D Grubu'nda ise, Kosta Rika belki de son yıllardaki en büyük sürprizi yaparak böylesine bir gruptan (hem de güzel futbolla) lider çıkmayı başardı. Kalan 3 "favori"den en fazla çabalayanı olan Uruguay, zor da olsa gruptan çıktı, ama yanlarında soru işaretleriyle birlikte.<br />
<br />
E Grubu'nda, güç dengesi zaten belliydi. Fransa henüz dişli bir rakiple karşılaşmamasına rağmen "biz buradayız" dedi adeta. İsviçre ise takım oyununu iyi oynasa da potansiyeli belli bir yere kadar.<br />
<br />
F Grubu'nda genel kanı, Dzeko'lu Bosna'ya yazık olduğu yönünde. Hem kadro olarak hem de böylesine dişlerine göre bir gruptayken elenmeleri her ne kadar tecrübesizliğe bağlanabiliyor olsa da, çeşitli dersler çıkarmaları gerekmekte. Kalan takımlardan Arjantin yapması gerekeni yaptı, Nijerya ise haketmemesine rağmen Bosna'nın ikramıyla gruptan çıktı.<br />
<br />
G Grubu'nda, taş gibi takımların arasında ezilen bir Portekiz gördük. Özellikle ABD'nin fizik gücü ve dayanıklılığı cidden üst düzeyde. Gana kendi sorunlarıyla boğuşup elenirken, Almanya ise lider olarak çıkmasına rağmen belki de uzun zaman sonra ilk kez gruplarda gözle görülür ölçüde zorlandı.<br />
<br />
H Grubu'nda, kadro potansiyeline rağmen 3 maçında da kolay kazanamayan Belçika kayıpsız ancak halen tecrübesizliklerini atamadıysalar soru işaretleri var. Cezayir kadrosunda birçok Avrupa takımında oynayan oyuncularıyla turu fazlasıyla haketti. Rusya ile Güney Kore ise son derece sönük ve etkisizdiler.<br />
<br />
Gelelim 2. tur maçlarına:<br />
<br />
<u>Brezilya-Şili:</u> Şili'nin etkili oyununa rağmen evsahibi faktörüyle Brezilya turu geçer.<br />
<br />
<u>Kolombiya-Uruguay:</u> Suarez'i kaybeden Uruguay, 94'te yine turnuva devam ederken Maradona'sını kaybeden Arjantin'e döner mi, bilemeyiz. Ancak etkilenecekleri kesin. Kolombiya gruplardaki oyununu sürdürürse bu maçın da favorisi.<br />
<br />
<u>Hollanda-Meksika:</u> Sıkıntılı bir maç. Her şey Meksika savunmasının Hollandalı hücumculara ne kadar direnebileceğine bağlı. Ancak, Hollanda da hücumda Brezilya'dan daha etkili olduğunu kanıtladı.<br />
<br />
<u>Kosta Rika-Yunanistan:</u> Kosta Rika, kupanın favorileri gibi olmadığını gösterdi. Bu durum, favorilere karşı defansif oynayan Yunanistan için de geçerli. Kosta Rika, güzel futbolunu sürdürürse tura yakın.<br />
<br />
<u>Fransa-Nijerya:</u> Fransa takır takır gelmesine rağmen halen dişli bir rakiple karşılaşmadı. Yine de Nijerya'yı da rahatlıkla geçebilirler.<br />
<br />
<u>Almanya-Cezayir: </u>Almanlar, (artık vites arttırmalarının gerektiğiyle birlikte) bu maçın net favorisi. Yine de Cezayir, ezilmeden mücadelesini verecektir.<br />
<br />
<u>Arjantin-İsviçre: </u>Arjantin her ne kadar favori olsa bile, ileri uçtaki sıkıntıları, Messi hariç yıldızlarının etkisizliği ve İsviçre'nin ortasahası sıkıntı yaratabilir.<br />
<br />
<u>Belçika-ABD:</u> Bir yanda genç ve yetenekli kadrosuyla "gizli favori" Belçika, diğer yanda turnuvadaki en üst düzey fizik güç ve dayanıklılığa sahip takımlardan ABD. Tahmini çok zor bir maç ancak kim çıkarsa cidden hakederek çıkmış olacak.<br />
<br />constantinachehttp://www.blogger.com/profile/08934102192444455368noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6783063207652816141.post-12713598553963704502014-06-28T18:39:00.001+03:002014-06-28T18:39:06.375+03:00Afrika'nın Çöküşü<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh41Wtn8GG_8w_neLvgy-tIo0aJH1Y_An_X6n5idTx2AoZqb4_CMPyahTHkLAFycW9sbyNkiT9Cou-HSN1NDnkzRgBl4ayxfs3wJ1GAlL65QbZC6JplPWN0gJx56kkAe3q5TheUylLBWRt9/s1600/kamerun.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh41Wtn8GG_8w_neLvgy-tIo0aJH1Y_An_X6n5idTx2AoZqb4_CMPyahTHkLAFycW9sbyNkiT9Cou-HSN1NDnkzRgBl4ayxfs3wJ1GAlL65QbZC6JplPWN0gJx56kkAe3q5TheUylLBWRt9/s1600/kamerun.jpg" height="158" width="320" /></a></div>
Gruplardan çıkan ve gerek "Sahraaltı Afrika"dan farklı "Mağrip" kültürüyle gerek fazlasıyla Fransız etkisinde kalmasıyla <a href="http://constantinache.blogspot.com.tr/2014/06/cezayir-bile.html">Cezayir</a>'i diğer Afrika takımlarından ayrı tutarak başlayalım. Yine gruptan çıkan Nijerya da dahil olmak üzere kalan tüm Afrika takımları bariz bir çöküş içerisinde.<br />
<br />
A Grubu'ndaki <b>Kamerun</b>, zaten az olan şansını Eto'o'nun da sakatlığıyla büyük ölçüde yitirmişti. Ancak bununla birlikte, sahaya kadar yansıyan takımiçi sorunlar, takımdakilerin oyuniçi tercihlerinden hocalarının yüz ifadesine kadar kendini belli eden sıkıntılar ve özellikle bu gibi durumlara toparlayıcı görev üstlenebilen <b>takımda lider eksikliği</b> elenmelerinde büyük rol oynadı.<br />
<br />
C Grubu'ndaki <b>Fildişi Sahili</b> ise, nispeten daha dişlerine göre bir grupta olmalarına rağmen elendi. Kaybettikleri her 2 maçta da rakiplerine ezilirken, kazandıkları Japonya maçında dahi ancak birbirinin kopyası 2 tane kademe hatası sayesinde 3 puan alabildiler, onun haricinde Japonlar'a karşı da bir üstünlük kuramadılar. Bunun en önemli sebeplerinden biri yaşlanan jenerasyonun yerini dolduracak gençlerin olmaması. Bir diğer önemli sebep te, Yaya Toure ve Gervinho hariç kadronun büyük çoğunluğunun <b>90 dakika yüksek tempoyu çıkaramayacak kadar hantallaşması</b>.<br />
<br />
F Grubu'ndaki <b>Nijerya</b>, gruptan çıktı çıkmasına ama ne potansiyelini sahaya yansıtabildi, ne de "gerçekten hakettiler" dedirtebildi. Aşırı sıkıcı bir İran beraberliği ve tartışmalı hakem kararlarıyla gelen bir Bosna-Hersek galibiyetiyle gelen tur, Fransa'yı dize getirmeye yeter mi, açıkçası pek ihtimal dahilinde değil. Yine de gruptan çıkabildiklerine göre öyle ya da böyle "başarılı" olmalarının en önemli sebebi diğer Afrika takımlarının aksine takımı toparlayıp olumsuzluklara karşı ayağı kaldırabilecek Yobo, Mikel, Enyeama gibi <b>liderlik yapabilecek oyunculara sahip olmalarıydı.</b> Özellikle <b>Yobo</b>, tipik bir milli takım oyuncusudur. Liderlik yönü güçlüdür, öyle ki zamanında Emenike'yi bizzat milli
takıma alınması için tavsiye etmiştir. En formsuz zamanlarında bile
sonradan oyuna dahil edilmeyle de olsa asla vazgeçilememiştir çünkü
takım içinde bütünleştirici bir rolü ve ağırlığı vardır. Tıpkı son 2
senesinde neredeyse hiç forma yüzü dahi görememiş olmasına rağmen 2010 Güney Afrika Dünya Kupası'nda forma giyen Stephen Appiah gibi, sahadaki öncelikli varolma amacı mental açıdan zayıf olan afrikalı hemşehrilerini toparlamaktır.<br />
<br />
G Grubu'ndaki Gana, deyim yerindeyse en büyük hayal kırıklığına sebep olan Afrika takımı oldu. Kadrosu Fildişi'nden daha genç, Kamerun'dan daha yetenekli olmasına rağmen gruplarda kendi potansiyellerine hiç yakışmayan bir performans sonucu onlarla aynı kaderi paylaştılar. Hiç kuşkusuz, bunda Stephen Appiah'ın 2006 ve 2010'da yaptığı <b>takım içi liderliğin artık olmaması</b>nın yanında (sözkonusu futbolcuların açıklamalarından hareketle) Muntari ve Boateng gibi takımın en önemli oyuncularından 2'sini birden görünürdeki saçma sapan sebeplerle kovan ve oynattığı oyunla da böyle bir kadroyu çalıştırabilecek kapasitesi olmadığı ortada olan teknik direktörlerinin de bunda çok büyük katkısı var. Aslında mesele sadece bu 2 oyuncunun boşluğu değil, zira Gana 2'sinin de yerini doldurabilecek oyunculara sahip. Fakat turnuvadaki hayat memat maçları olan son maçtan önce (hem de takımda belli bir yeri olan) 2 oyuncunun kovulması çok doğal bir şekilde tüm takımı olumsuz etkiledi. (Hatta mağlubiyetleri o kadar beklenen bir hal aldı ki, bahis şirketlerince rakipleri Portekiz'in bahis oranları gün içinde düşürüldü.)<br />
<br />
"Sahraaltı Afrika" diye tabir edebileceğimiz ülkelerin tüm Dünya Kupası başarılarına baktığımızda hep aynı etkenleri görürüz: <b>Takımı toparlayabilen lider oyuncular</b> ve <b>takım oyununu iyi oynayan gerçek bir ekip</b>. İtalya 90'daki Kamerun, ABD 94 ve Fransa 98'deki Nijerya, Kore-Japonya 2002'deki Senegal, Almanya 2006 ve Güney Afrika 2010'daki Gana takım olarak bu 2 etkenin üzerine kurulmuştu. Bireysel yetenekleri ve fizik güçleri gerçekten üst düzey olsa dahi bunlara sahip olamadıkları müddetçe Afrika takımlarının pek başarılı olmaları mümkün gibi görünmüyor. Bunun esas sebebi; kimilerince bahsedilen "Afrikalılarda oyun zekası yok, takım sporlarında yapamazlar" gibi saçma önyargılardan ziyade yıllarca sömürülmüş ve bugün bağımsız olmalarına rağmen halen daha açlık sınırlarında yaşayan, "kendilerini gerçekleştirebilmeyi" bırakın mevcut şartlarda hayatta kalmaları başarı sayılan milletlerin içinden yetenekleri sayesinde çıkabilmiş olmalarıdır.<br />
<br />
Tam da bu nedenle, lider tipli oyuncular bu tip takımlarda kilit görevdedirler. Bu tip oyuncuların özellikle Afrika takımlarındaki eksikliğinin
sonuçları Kamerun ve Gana gibi fizik açıdan müthiş fakat mental açıdan
zayıf olan takımlarda yeteneklerinin haketmediği puan kayıplarıyla
fazlasıyla acı biçimde görülmektedir.<br />
<br />constantinachehttp://www.blogger.com/profile/08934102192444455368noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6783063207652816141.post-35452181006330643132014-06-28T03:25:00.002+03:002014-06-28T03:26:58.018+03:00"Cezayir Bile...."<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilsQOqIB0oVetRr74glOFB0WT-eyYT5A3RxS60hojsXFywbEwlHnXXMg0tgpTQBFr20Z1zQfnfo8VLHFqZuGDSwzaFjTzuOMfx49wE4FvJWn6OkH3y77DftxOvvhz9Ws1Z4z51nck5FtPN/s1600/cezayir_2014_dunya_kupasi.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilsQOqIB0oVetRr74glOFB0WT-eyYT5A3RxS60hojsXFywbEwlHnXXMg0tgpTQBFr20Z1zQfnfo8VLHFqZuGDSwzaFjTzuOMfx49wE4FvJWn6OkH3y77DftxOvvhz9Ws1Z4z51nck5FtPN/s1600/cezayir_2014_dunya_kupasi.jpg" height="169" width="320" /></a></div>
Diğer Afrika takımları tel tel dökülürken (buna gruptan çıkmasına rağmen Nijerya da dahil) Cezayir'in performansı sanki bir "sürpriz"miş gibi görüldü. Hatta futbolu çok iyi bilen(!) bir millet olarak da "Cezayir bile gruptan çıkıyor, biz kupaya bile katılamadık" diyerekten hayıflanıyoruz.<br />
<br />
Öncelikle, günümüz futbolunda bireysel yeteneklerin ve yıldız oyuncuların başarı için yeterli olmadığı zaten bilinen bir gerçek. "Peki ne gerekli" dersek; takım oyunu, konsantrasyon, mücadele, koşma, fizik güç ve dayanıklılık diye sıralayıp devam edebiliriz. Bunun "kağıt üstündeki favorilere karşı" ne kadar işe yaradığının aslında son yıllarda birçok kanıtı var: 2002'de gruplarda favoriler Fransa, Portekiz ve Arjantin'i gruplarda safdışı bırakan Senegal, ABD ve İsveç bunun ilk güzel örneklerini vermişlerdi. Sonrasında Yunanistan'ın 2004 şampiyonluğu da "kazanmak" için yeni kriterlerin oluştuğunu artık iyiden iyiye açığa vurmuştu.<br />
<br />
"Peki Cezayir ne yaptı" diyecek olursak, ilk olarak gruplarının "görece" daha dengeli olduğunu vurgulamak gerekir. Yine de o kadar "onların yerinde olmak isteme" şeklinde hayıflanmadan önce aynı grupta Cezayir yerine oynadığımızı düşünürsek, hangimiz Belçika ve Rusya'dan puan alabileceğimizi, Güney Kore'yi yenebileceğimizi garanti edebilir? Üstelik Macaristan, Romanya ve hatta Azerbaycan faciaları (kadro sirkülasyonuna rağmen halen aynı milli takım iskeletine sahip olduğumuzdan dolayı) daha tazeyken. <br />
<br />
Bununla birlikte, Cezayir grup maçlarında "en iyi takım oyunu oynayabilen" takımlardan biri oldu. Bu özelliklerini fizik güç, mücadele ve koşma gibi meziyetleriyle de zenginleştirerek gruptan çıkmayı kesinlikle hakettiler. Hele ki ne yaptıklarını kendileri dahi kestiremeyen Rusya ve Güney Kore'ye karşı, fazlasıyla hakettiler.<br />
<br />
Öte yandan, "sürpriz olarak görülen" Cezayir'in kaç oyuncusu Avrupa'da oynuyor diye bir de bakmak lazım: 23 kişilik kadronun 19'u Avupa'da top koşturuyor. Bunların 4'ü İspanya, 4'ü İtalya, 3'ü Fransa, 3'ü İngiltere, 3'ü Portekiz, 1'i Hırvatistan ve 1'i de Bulgaristan'da oynuyor. Oynadıkları takımlar arasında ise; Valencia, Getafe, Inter, Napoli, Udinese, Porto, Sporting Lisbon, Tottenham Hotspur gibi takımlar var. Kalan 4 oyuncudan 1'i (önceden 3 yıl Glasgow Rangers'da oynamış olan) Katar Ligi'nde oynayan kaptan Bougherra, 1'i Tunus'ta oynayan Djabou ve en nihayetinde 2'si Cezayir'de futbol yaşantısını sürdüren 2 yedek kaleci.<br />
<br />
Tüm bunlara ek olarak, 23 kişilik Cezayir kadrosunun tamı tamına 16'sının Fransa doğumlu olduğunu, başta yıldızları Feghouli olmak üzere önemli kısmının Fransa'nın alt yaş milli takımlarına çağırıldığını da ayrıca hatırlatmak lazım gelir. Kim ne derse desin, Cezayir'i "bir Afrika takımı" olarak görmemek, hatta kimi Avrupa takımlarından daha fazla Avrupalı olarak görmek gerekir.<br />
<br />
Kupaya dönersek, ikinci turda Almanya'yı eleme ihtimalleri tabi ki çok düşük. Ancak 1982'den kalma bu gecikmiş 2. turları dahi önemli bir başarıdır Cezayir adına. Aslında 2010'da da 2. turu haketmelerine rağmen o zamanlarda tecrübesizliğin kurbanı olmuşlardı. Yavaş yavaş olur bu işler, yeter ki Fransa'nın yetiştirdiği yeni gençlerle sirkülasyon sağlayıp belli bir sistemle istikrar hedeflesinler. (tıpkı bizim Almanya'nın yetiştirdiği gençlerle yapamadığımız gibi!) Sonra bir bakarsın, 2018'de Cezayir çeyrek finalde, biz yine hayıflanıyoruz "ulan bunlar bile çeyrek finalde biz gene gidemedik!" diye.constantinachehttp://www.blogger.com/profile/08934102192444455368noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6783063207652816141.post-65079292974521404932014-06-18T19:19:00.004+03:002014-06-18T19:19:57.366+03:002014 Dünya Kupası: İlk Grup Maçlarının Ardından<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhOgGvbcHG1Oaz1WcNoJN1ihseqk7BRx1P9i58UGku8YknyEIABL-onlZPZxhJq1Q4Vt1ZERjHqSsg7sXJPaOBg3xragF76M7gSYpqdoLKIAJ3_yqGYZ8Ou61WFFpab3BYoCn7nkSBO8auz/s1600/bra.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhOgGvbcHG1Oaz1WcNoJN1ihseqk7BRx1P9i58UGku8YknyEIABL-onlZPZxhJq1Q4Vt1ZERjHqSsg7sXJPaOBg3xragF76M7gSYpqdoLKIAJ3_yqGYZ8Ou61WFFpab3BYoCn7nkSBO8auz/s1600/bra.png" height="211" width="320" /></a></div>
<u><b>A GRUBU:</b></u> İlk maçlarda her ne kadar sürpriz olmasa da, Brezilya'nın Hırvatistan karşısında beklenmedik derecede bocalaması ve hakemin yanlış penaltı kararı çokça tartışıldı. Grubun genel görüntüsü kağıt üzerinde "Brezilya-Hırvatistan-Meksika-Kamerun" şeklinde olmuşsa da Meksika'nın 2. maçında Brezilya'ya boyun eğmemesi çok şeyi değiştirebilir. Zira Meksika'ya Hırvatistan maçında alacağı 1 beraberlik dahi Dünya Kupaları tarihinde üstüste 6. kez 2. tura yükselmesine yetecek. Öte yandan Brezilya olur da büyük bir sürpriz ile Kamerun'a da puan kaybederse beklenen sıralama baya bir değişir.<br />
<br />
<u><b>B GRUBU: </b></u>İlk maçta Hollanda'dan tarihi bir darbe alan İspanya'nın özellikle Şili karşısında mutlaka kazanması gerekiyor, çünkü averajdan dolayı olası bir beraberlik dahi İspanya'nın gruptan çıkmasına yetmeyebilir. Şili ise (her ne kadar bir ara bocalasa da) Avustralya karşısında potansiyelini gösterdi. Grubun kilit maçı İspanya-Şili maçı olacak. Büyük bir sürpriz olmazsa Hollanda lider, Avustralya sonuncu olacak şekilde bitirirler.<br />
<br />
<u><b>C GRUBU:</b></u> Kolombiya bu grubun açık ve net favorisi olduğunu Yunanistan karşısında fazlasıyla belli etti. Gruptaki esas dikkat çeken nokta ise 2010'da çeyrek finalin eşiğinden dönen ve o günden bu yana daha da potansiyelini yükselten Japonya'nın, tamamen markaj hatasından kaynaklı birbirinin kopyası 2 golle (artık giderek yaşlanan ve Yaya Toure ile Gervinho'dan başka yüksek tempoyu kaldırabilecek oyuncusu olmayan) Fildişi Sahili'ne yenilmesi oldu. Normal şartlarda Kolombiya ile Japonya'nın gruptan çıkması beklenirdi fakat bu mağlubiyet Japonya'nın işini zora soktu diyebiliriz. Yine de, 2. maçlarda Japonya'nın Yunanistan'ı, Kolombiya'nın da Fildişi Sahili'ni yenmesiyle (ki her iki sonuç ta gayet yüksek ihtimalli) şartlar yeniden değişebilir.<br />
<br />
<u><b>D GRUBU:</b></u> Kesinlikle turnuvanın şimdiye kadarki en büyük sürprizi, Kosta Rika'nın (tarihi boyunca oynayabileceği en iyi oyunla) son Dünya Kupası 4.sünü yenmesiyle gerçekleşti. Bu sonuç, Uruguay'ın (mevcut temposuz oyunuyla) işini "zordan da öteye" taşırken İngiltere'nin umutları yeşerdi. İtalya ise rahat bir liderlik amaçlayacak. Grubun son maçı olan Kosta Rika-İngiltere maçı tüm düğümü ancak çözebilir.<br />
<br />
<b><u>E GRUBU:</u></b> İlk maçlarda 4 takım da sırasını belirledi diyebiliriz. Tek değişiklik ihtimali ise, son maçlarda (Fransa'nın önceden alacağı İsviçre galibiyetiyle birlikte) Ekvador'un Fransa'dan puan almasıyla çok düşük ihtimalli olsa da mümkün.<br />
<br />
<u><b>F GRUBU:</b></u> Kağıt üzerindeki en beklenen sonuçların alındığı grup oldu diyebiliriz. Yine de Nijerya'dan herkes daha etkili bir oyun bekliyordu ve açıkçası ortaya çıkan beraberlik her iki tarafın da işine yaramadı. Kalan maçlarda büyük bir sürpriz olmazsa Arjantin ve Bosna-Hersek kalitelerini konuşturarak gruptan çıkarlar diyebiliriz. (Tabi İran yine o "etkili" kilitleyen savunmasını yapamazsa)<br />
<br />
<u><b>G GRUBU:</b></u> Almanya bu kupanın en güçlü favorisi, çok net. İspanya'yı 5-1 yenen Hollanda bile Almanya'nın Portekiz'i sürklase ettiği kadar "dominant" oynayamamıştı. Portekiz ise sakat ve cezalılarla son derece önemli kayıplar verdi ve Klinsmann'ın Alman disiplinini adapte ettiği fizik gücü yüksek ABD'ye karşı elenme ihtimalleri hiç de azımsanacak gibi değil. Gana ise (attıkları gol haricinde) felaket derecede pas hataları ve yanlış pas tercihleri yaparak kazanabilecekleri bir maçı kaybettiler ve artık işleri çok zor. Yine de Almanya'nın 3'te 3 yapması ihtimaliyle birlikte, Portekiz'in ABD'yi, Gana'nın da Portekiz'i yenmesi gibi bir sonuç ile kalan 3 takım da 3'er puanla sıralanacak ve bu noktada Portekiz'in averajı biraz sıkıntılı olabilir. Sonuç olarak, ABD ikinci tura biraz daha yakın.<br />
<br />
<u><b>H GRUBU:</b></u> Cezayir'e karşı bocalayan Belçika, zor da olsa kazanarak özgüven problemini çözdü. Bundan sonra işleri daha kolay. Rusya ve Güney Kore ise normal şartlarda (eski turnuvaların aksine) gruptan çıkacak kalitede değiller. Birçok oyuncusu Avrupa'da top koşturan Cezayir ise, Belçika'ya kaybetmesine rağmen diğer 2 takıma da diş geçirebilecek seviyede. Cezayir gruptan çıkarsa bu hiçkimse için sürpriz olmamalı.constantinachehttp://www.blogger.com/profile/08934102192444455368noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6783063207652816141.post-71756367581393402402013-08-22T17:46:00.000+03:002013-08-22T17:46:59.045+03:00Sahadaki Sorun: Dirk Kuyt<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiteQThjCsbnR2DYXSeBoWRSa6XZjK6h2_1NVgyaaMOWjIXsWhc-xNdUOLEwpO9F0gBOG6lKr5HpjmZCfjtoO-Affo6dyeO4BEaBUNR17xrKlzsS_zA7pzj9ueT8reqi4CUdLIzTEDTMlW2/s1600/dirk_kuyt.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="154" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiteQThjCsbnR2DYXSeBoWRSa6XZjK6h2_1NVgyaaMOWjIXsWhc-xNdUOLEwpO9F0gBOG6lKr5HpjmZCfjtoO-Affo6dyeO4BEaBUNR17xrKlzsS_zA7pzj9ueT8reqi4CUdLIzTEDTMlW2/s320/dirk_kuyt.jpg" width="320" /></a></div>
Dirk Kuyt.<br />
<br />
33 yaşında.<br />
<br />
Hollandalı ama teknik olmayanından.<br />
<br />
Ayaklarıyla topun arasındaki ilişki sınırlı.<br />
<br />
23 yaşında Feyenoord'dayken de böyleydi.<br />
<br />
28 yaşında Liverpool'dayken de.<br />
<br />
Bugün de böyle.<br />
<br />
Yarın da daha iyi olamayacak.<br />
<br />
Onu gittiği tüm takımlarda oynatan şey ise mücadelesiydi.<br />
<br />
Savaşçıydı.<br />
<br />
Cesurdu.<br />
<br />
90 dakika durmadan koşabilirdi. <br />
<br />
Tam bir takım oyuncusuydu.<br />
<br />
Ama bunların bir işe yarayabilmesi için etrafında yetenekli adamların olması lazımdı.<br />
<br />
Onlar koşmasa da Kuyt koşar, onlar da gol atardı.<br />
<br />
O'nu Fenerbahçe'ye getirenler tüm bunların farkında olmalıydı.<br />
<br />
Veya farkında olamayacak kadar basiretsizdiler, o ayrı konu.<br />
<br />
Sorun aslında Kuyt'ta değil.<br />
<br />
Kuyt gibi bir "futbol işçisi"nden takıma "general" çıkarmaya çalışanlarda.<br />
<br />
Aylardır faydası olmayacağı belli olduğu halde oynatıldı bu adam.<br />
<br />
İnatla.<br />
<br />
Hatta öyle ki,<br />
<br />
Fenerbahçe sırf bu adamı oynatmak için 4-3-3 oynuyor.<br />
<br />
İnatla. <br />
<br />
Sırf bu adamı oynatmak için Emenike-Sow gibi muhteşem bir ikili forveti oynatamıyor.<br />
<br />
İnatla.<br />
<br />
Sırf bu adam oynasın diye Stoch ve Krasiç harcandı.<br />
<br />
O Stoch ve Krasiç ki,<br />
<br />
Bu ligin en iyi 2 kanat hücumcusuyken<br />
<br />
Hem de takım organize atak yapamazken,<br />
<br />
Gözden çıkarıldı.<br />
<br />
Stoch kiralık gönderildi.<br />
<br />
Gider gitmez gollerine de başladı.<br />
<br />
O çok istediği Şampiyonlar Ligi'ne artık başka formayla daha yakın.<br />
<br />
Sıra Krasiç'te.<br />
<br />
Sahi bu adamın suçu neydi?<br />
<br />
Ne yaptı da bu kadar formsuz,<br />
<br />
Bu kadar yeteneksiz,<br />
<br />
üstüne üstlük suratı tanınmayacak halde sakatlandığında bile<br />
<br />
Kuyt'ı sağ kanatta kesemesin?<br />
<br />
Kuyt'a tanınan toleransın yarısı,<br />
<br />
Hatta çeyreği<br />
<br />
Krasiç'e neden tanınmadı?<br />
<br />
Çeyreğine de razıyım.<br />
<br />
Adam 3 resmi maç üstüste ilk 11'de oynadı mı?<br />
<br />
Ondan sonra dersin tabi,<br />
<br />
"Krasiç çok kötü" diye.<br />
<br />
Peki soruyorum,<br />
<br />
3 maç sabredilemeyen Krasiç'in kötü olduğu yerde,<br />
<br />
1 yıldır bir şey yapamayan Kuyt nedir? <br />
<br />constantinachehttp://www.blogger.com/profile/08934102192444455368noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6783063207652816141.post-3604218591725155072013-02-24T06:56:00.001+02:002013-02-24T07:28:49.650+02:00"İDİOT"<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj78ZqleG_fzaR9SkNImH9zCGv9hbKV22PtcxW3mv2fgPAp6SebIIffPF6tQKcjE0EHCOYrz5tYhp0_qXicfv2cAnK4s7pQO4_ifsIf82f8E3bkoH1O92r6vJOlCFAVBVK_bXJ60It-mPFH/s1600/page_fenerbahce-uefa-disiplin-kurulu39nda_545402588.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="160" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj78ZqleG_fzaR9SkNImH9zCGv9hbKV22PtcxW3mv2fgPAp6SebIIffPF6tQKcjE0EHCOYrz5tYhp0_qXicfv2cAnK4s7pQO4_ifsIf82f8E3bkoH1O92r6vJOlCFAVBVK_bXJ60It-mPFH/s320/page_fenerbahce-uefa-disiplin-kurulu39nda_545402588.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Başlıktaki yazı herkesin malumu olduğu üzere BATE Borisov maçının gözlemcisine ait:<br />
<br />
<i>"UEFA gözlemcisi İtalyan Stefano Farina da maç sonrası yaptığı
açıklamada, 'Bunları yapanlar idiot (geri zekalı) olmalı. Hem Türk
Bayrağı'nı yakıyorlar, hem de kulüplerinin yine ceza almasına neden
oluyorlar' dedi."</i><br />
<br />
<i> </i>Elin adamından laf yediğimize mi yanayım, zaten cezalıyken hiç yoktan tekrar ceza alma ihtimalimize mi yanayım, bu olaydan sonra takımın tüm konsantrasyonunun piç olmasına mı yanayım, yoksa aynı takımı tuttuğum birçok kişinin sosyal medyada bu olayı "marifetmişçesine" gurur duyarak paylaşmalarına mı yanayım....<i> </i>Adamlar bir de ciddi ciddi <i>"cümle alem taraftar görsün"</i> diyor.<br />
<br />
İşin en vahimi ise daha yeni kendi içinde bile bölünme yaşamakta olan, (bkz: <a href="http://12numara.org/haber/3168/anadolu-yakasi-gfbden-aciklama">Anadolu Yakası GFB Açıklaması</a> ) özellikle bu sezon iç sahada en ufak bir kötü gidişatta dahi protestoların yükselmesinin baş müsebbibi, camia içi çeşitli "muhaliflere" isme özel besteler yapmasıyla ünlenmiş bir taraftar grubu <u><b>böylesine takıma zarar verici bir hareketi sırf içi temiz taraftarları da güzel şeyler yaptıklarına inandırarak yanlarına çekmeye çalışmak için twitter'dan "vecihi" muzipliğiyle yayınlıyor.</b></u><br />
<br />
Esasında olaya buradan baktığımızda UEFA gözlemcisinin sandığı gibi bunu yapanlar idiot falan değil. Son derece akıllı adamlar ve en büyük amaçları malesef takımın çanına ot tıkamak. Bunda şimdiye kadar baya başarılı da oldular aslında. Örneğin 2,5 sezondur bileğimizin bükülmediği Şükrü Saraçoğlu'nda, artık galibiyet alamaz hale geldik. Eyvallah, takım da iyi oynayamıyor, fakat en ufak pas hatasında dahi homurdanmaları başlatanların, kovulan topçuyu geri çağıranların, "istifa" diye ortalığı inletenlerin hiç mi kabahati yok? Farkında mısınız bilmem ama, futbolcuların çoğu BATE maçının seyircisiz oynanmasına sevinmiştir, çünkü en ufak hatalarında tekrar "rotasını şaşırmış cehennem"i yaşayacaklarını biliyorlar. Evet, bir zamanlar rakibe stadı cehennem eden "taraftar"dan bahsediyoruz.<br />
<br />
Yapılan hareket bariz artniyetli bir çalışmanın ürünüdür. Ona uyanları, güzel bulanları, gurur duyanları ise sayın UEFA gözlemcimiz çok güzel betimlemiş zaten.constantinachehttp://www.blogger.com/profile/08934102192444455368noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6783063207652816141.post-6477691568987433642012-08-29T03:12:00.000+03:002012-08-29T03:12:49.408+03:00Aykut'un Alexbahçeliler ile İmtihanı<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgA_6qBng6hhL7sWPbxghIi45RFPwHqtUv-6wRwkZnh7GYxLGuCxF4MgAZdh7AuMu_tHgNJtBOzuV5_6Uo9JhbpW3PKdHuYooiTAXdfWIKy7jI8PdZ-vuafR8S9LxhNPs90J_jJIjfe2mAj/s1600/ALEX-AYKUT-KOCAMAN.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgA_6qBng6hhL7sWPbxghIi45RFPwHqtUv-6wRwkZnh7GYxLGuCxF4MgAZdh7AuMu_tHgNJtBOzuV5_6Uo9JhbpW3PKdHuYooiTAXdfWIKy7jI8PdZ-vuafR8S9LxhNPs90J_jJIjfe2mAj/s1600/ALEX-AYKUT-KOCAMAN.jpg" /></a></div>
Alex hakkındaki net fikirlerimi daha önceden zaten <a href="http://constantinache.blogspot.com/2010/12/alex-uzerine.html">yazmıştım</a>, halihazırda bana göre pek değişen birşey yok. Ortada patlak vermiş bir sorun var ve bu sorunun bu kadar büyümesinin sebebi (her ne kadar olayı başlatan yakışıksız tweeti atmış olsa da) ne Alex'tir, ne de Aykut Kocaman. En büyük sorumlu Fenerbahçe taraftarı olmuştur malesef. Hani daha geçen sezon herşeyiyle gözü kapalı kenetlenip takıma tam destek veren taraftar.<br />
<br />
Olayı her 2 taraf açısından çok fazla irdelemeye lüzum yok aslında. Ki zaten yeterince irdelenmiş durumda. Görünen köyün kılavuz istemediği gibi Aykut Kocaman'ın sırf Alex'siz bir sistem oluşturabilmek için takıma Stoch, Dia, Niang, Sow, Kuyt, Krasic gibi mevki alternatifine sahip hücumcuları doldurmuş olması apaçık ortada. Her ne kadar Dia'dan randıman alınamamış olsa da yerine gelen Krasic'in kalitesi tartışılmaz, aynı şekilde Niang'ın yerine gelmiş olan Sow da belli kalitede bir futbolcu.<br />
<br />
Bu kadar kaliteli ve her biri 1'den fazla mevkide oynayabilen hücumcu bir aradayken mevkisi, koşu mesafesi, güç ve dayanıklılığı belli alt sınırlarda kalan (yaşlanmış) Alex'in hala oynatılması fikri, hele hele ortada bir yabancı sınırlaması gerçeği varken yeterince mantıksız hale geliyor. Kocaman'ın en büyük derdi olan "Alex'in yokluğundaki bocalama süreci"nin yaşanmaması için bu çok büyük bir fırsat aslında. Mevzubahis sürece örnek olarak Hagi sonrası Galatasaray, kariyerinin en formda döneminde elden kaçırılan Aurelio sonrası Josico'ya mahkum kalmış Fenerbahçe örnekleri verilebilir.<br />
<br />
İşin buraya kadar olan kısmı tamamen olaya futbol açısından bakıştı. Madalyonun diğer yüzü olan "adamlık" konusuna gelecek olursak, Alex'in yaptığı "twitter skandalı" tamamen affedilemez bir terbiyesizliktir. İsterse başındaki hoca Aykut gibi camiada kökleri olan biri değil saçmasapan bir adam olsun, hiçbir futbolcunun antrenörü hakkında bu kadar aleni bir ortamda "kıskançlık" tabirini kullanmaya hakkı yoktur. Hele bir de üstüne olay ortaya çıktığında ilk başta inkar edip sonrasında ise silmesi tabiri caizse "sıvamaya" eşdeğerdir. Hele ki bu oyuncu takımın en yaşlısı ve de kaptanı, aynı zamanda en efendisi olarak bilinen Alex ise bu başlıbaşına bir rezalet halini almaktadır. Fakat işin esas "rezil" tarafı Alex'ten ziyade başka bir olgudan kaynaklanmaktadır: TARAFTAR<br />
<br />
Evet, özellikle son dönemde kendisini "FENERBAHÇELİ" olarak adlandırmış fakat gerçek manada olamadıkları apaçık belli birçok kişi çıktı ortaya: Kimisi esas haksızı göremeyip utanmadan Aykut Kocaman'a sövdü, kimisi yaşı yetmediğinden olsa gerek Aykut Kocaman'ın futbolculuğunu dahi sorgulamaya kalkıştı, kimisi Fenerbahçeliliğini askıya aldı.... Bütün bu arkadaşları tek çatı altında toplamak gerekirse "ALEXBAHÇELİ" taraftarlar diyebiliriz. Alex'in bu zamana kadar yerini güvende hissettiği tüm dönemlerde (yani ilk 2 sezonu ve 2010-2011 hariç) yatışa geçip bir yandan da takımı kalitesiz arkadaşlarını getirtmeye varana kadar sömürmesini görmezden gelip bir de "efsane" ilan etmeler, Alex'in yaptığı terbiyesizliği görmezden gelip Aykut Kocaman'a laf saydırmalar, bu camiada 2 lig şampiyonluğu 3 de gol krallığı kazanmış ve halen lig tarihindeki en golcü Fenerbahçeli futbolcu olan Aykut'un futbolculuğunu utanmadan arlanmadan sorgulamalar ve onun gibi gerçek bir efsaneyi Alex gibi 80'lerden kalma bir sömürücüyle kıyaslamalar.... Bunların hepsi birer TARAFTARLIK AYIBIDIR, fakat en büyük ayıp ise "Aykut olduğu sürece Fenerbahçeliliği askıya almaktır." (kimileri de "Alex oynamadığı sürece" diyor.) İnanın böyle bir rezillik ne görülmüş ne de duyulmuştur. Yıllardır Alex'in gitmesini isteyen, ondan ciddi manada nefret eden ben dahi bunu tek bir kez bile düşünmedim, sabırla takip ettim Fenerbahçemi. Lakin bu ALEXBAHÇELİ arkadaşları gördükçe de onların adına utanmaktan kendimi alamıyorum.<br />
<br />
Tek temennim Aykut'un naylon Fenerbahçelilere karşı verdiği bu ciddi imtihanında ilk etapta Spartak Moskova karşısında, sonrasında ise sezon boyunca sistemi oturtacak ölçüde başarılı olmasıdır. Zamanında belirttiğim gibi "Dikkat ederseniz Fenerbahçe için demedim, Aykut Kocaman için dedim. Zira
şampiyon olamazsak Aykut gider, meydan yine Alex'e kalır, kaybedilen 1
şampiyonluk değil, takımın kimliği olur. En az 2 sene daha "Alex iyi
oynamayınca kazanamıyoruz" muhabbeti çevrilir. Koca Fenerbahçe 1 Alex'e
muhtaç kalmaya devam eder."<br />
<br />
Tercih sizindir "sarı-lacivertli çubuklu sevdalıları", İŞİN UCUNDA ALEXBAHÇELİ OLMAK DA VAR, FENERBAHÇELİ KALMAK DA VAR. constantinachehttp://www.blogger.com/profile/08934102192444455368noreply@blogger.com11tag:blogger.com,1999:blog-6783063207652816141.post-62339382270225319012012-04-23T22:19:00.003+03:002012-04-23T22:42:04.158+03:00Fenerbahçeli Olmak Ne Güzel Birşey!23 Nisan Kutlu Olsun! :D<br /><br /><iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.blogger.com/video.g?token=AD6v5dyZBFlBNkYcNIaVJYy4azZcJahQukaKE3ubDnFPH3_3GWF6aSkwks6dqzmi55Xd0TIwcixWGZPtgrp_Ze0J1A' class='b-hbp-video b-uploaded' frameborder='0'></iframe>constantinachehttp://www.blogger.com/profile/08934102192444455368noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6783063207652816141.post-89043185757111957152012-01-19T07:51:00.005+02:002012-01-21T22:19:59.193+02:00Geleydi İyidi....<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhGAIfgq2AfofpUY6yMvtXTQLNdY5WK8W2EIt54j2xcndDxhrc2zp18Jg3XzP_JV7jBI154HyXE6p91GxTfESLMLjY00kmlHk34mXdVjSQmJxHY17yETlsd2R55infZuDg-MEI0hsQiY6tS/s1600/marcio-nobre.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 300px; height: 292px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhGAIfgq2AfofpUY6yMvtXTQLNdY5WK8W2EIt54j2xcndDxhrc2zp18Jg3XzP_JV7jBI154HyXE6p91GxTfESLMLjY00kmlHk34mXdVjSQmJxHY17yETlsd2R55infZuDg-MEI0hsQiY6tS/s320/marcio-nobre.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5699216904993259650" border="0" /></a> Mayıs 2006'da gittiğinden beridir "Bir gün geri döner mi acaba?" diye bekliyordum. Beşiktaş'a giderken de biliyordum başarılı olamayacağını, Beşiktaş'tayken herkes te gördü bunu. Çünkü taş yerinde ağırdı, onun da yeri burasıydı. Şimdi yalan yok, Niang hariç ondan sonra gelen hiçbir santrfor onun yerini dolduramadı. Bu kadar ortalama yeteneğine rağmen takımla bu kadar ahengi olan birini hem de ezeli rakibe bırakmak, başlı başına saçmalıktı. Nitekim, Beşiktaş'ta başarılı olamayıp, Mersin'e geçti. Orada ise istediği ortamı bulduğu anda aslında hafiften ilerlemiş yaşına rağmen halen daha Türkiye'de iş yapabileceğini gösterdi.<br /><br /> Tam da bu anda bir haber çıktı: "Nobre geri dönüyor" diye. İnanın, 3 Temmuz'dan beridir aldığım en güzel 2 haberden biri oldu bu. (Diğeri de Emre'nin kadro dışı bırakılmasıydı, sağolsunlar onu da kursağımda bıraktılar!) Eski günler geldi birden aklıma, kimsenin bilmediği tanımadığı biriydi ilk geldiğinde. Kimsenin de beklentisi yoktu o yüzden. O ise gelir gelmez takımı o sıralar tek başına sırtlamakla meşgul van Hooijdonk'a destek, takıma da aranan kan oldu. Kaldığı 2,5 sezonda 2 şampiyonluk ve 1 son dakika 2.liğinde en büyük paya sahip 3 futbolcudan biriydi, inkar eden çarpılır!<br /><br /> Neyse, "acaba" dedim, "olur mu?" dedim. Sonra duydum ki Semih yüzünden olmamış transfer. Başkasını verseydiniz be abi, üstüne fazladan para verseydiniz, Sow'a o kadar para sayıp bir yandan her maç "acaba elimizde patlar mı?" diyip bir yandan da kaprislerini çekeceğimize alaydınız ya bizim oğlanı, "lorke"yi, MARCIO Nobre'yi.... Zaten ne olacağımız belli değil, Avrupa falan da düşünecek halde değiliz. Sadece şu Bienvenu ve Semih'in rezil performanslarına daha fazla katlanmamak için, biraz da eski dostla hasret gidermek ve O'nu tekrar çubuklu giydiği halde "lorke" diye tribüne çağırmak için istemiştik.<br /><br /> Gerçi halen daha söylentiler sürüyor fakat bu saatten sonra zor gibi. Ha, bu saatten sonra bir mucize olur da gelirse, sözüm söz, 11 numaralı formasını hiç düşünmeden alırım Fenerium'dan! :)constantinachehttp://www.blogger.com/profile/08934102192444455368noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6783063207652816141.post-30938938826256029152012-01-19T07:17:00.004+02:002012-01-19T07:48:24.302+02:00Bitti Kalem, Doldu Defter....<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiTb5PAh8CBNUKwg9RxntRfUhrFY1xrDVL6ckLKkvkNGseUmVO08EXGrPlvSd3cOa4k56dl78FyV9YqkDyf7XEGJhMryFoWalju_qd8GuBRBe7gQkbaTYMqHA6hogOP8cnZv-KG_A3iEeC-/s1600/rahat-uyu-1919484.Jpeg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 166px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiTb5PAh8CBNUKwg9RxntRfUhrFY1xrDVL6ckLKkvkNGseUmVO08EXGrPlvSd3cOa4k56dl78FyV9YqkDyf7XEGJhMryFoWalju_qd8GuBRBe7gQkbaTYMqHA6hogOP8cnZv-KG_A3iEeC-/s320/rahat-uyu-1919484.Jpeg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5699208271075670754" border="0" /></a> Kaç zamandır yazmıyordum, yazmak da istemiyordum. Açıkçası yazasım gelse bile şu boynumuzdaki "şike soruşturması" ilmeğini hissederek vazgeçiyordum. Ama şimdi iki çift sözüm olacak:<br /><br /> Geçtiğimiz haftasonu Fenerbahçe adını efsaneleştirmiş, kalan son birkaç kişiden biri olan ordinaryüs, Lefter aramızdan ayrıldı. Hem de belki de camia olarak en kötü, en karanlık, en ne olacağı bilinmez zamanlardan birinde. Belki normalde etkilenmeyeceğimiz kadar çok etkilendik içinde bulunduğumuz dönemin de etkisiyle.<br /><br /> Fakat beni esas düşündüren şey, Lefter'in ölümü üzerinden yapılan sığ ve popülist tartışmalar oldu. Neymiş efendim, "ne güzel herkes gelmiş"miş. İyi de kardeşim, olması gereken de zaten bu değil miydi? Birbirimizden hiçbir farkımız olmamasına rağmen rekabet aşkına o kadar gözümüz kararmış ki, insani bir davranışı bile hayretle karşılamaya başlar olmuşuz. Bu tuhaf düşünce ile ilgili <a href="http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=26996830">daha uzun bir yazıyı</a> ekşi'de yazdım zaten, o yüzden uzatmıyorum.<br /><br /> Bunlar neyse de, en çok tuhafıma giden şey, Lefter'in ismi üstünden Şükrü Saraçoğlu'na popülist ve "romantik" bir şekilde saldırmaktır. Kardeşim, bu stadın ismi 13 senedir böyle değil mi zaten? O zaman neredeydi o zeka küpü akıllarınız? Bu "stadın ismini değiştirme" konulu, temelinde benim de katıldığım fakat başka yönlere çekilip Fenerbahçe'nin tarihine dil uzatılarak fantastik bir boyuta ulaşan mevzu insanların o kadar hoşuna gitti ki, bir kısmı tarihi bile araştırıp bilmeden balıklama atlayarak 6-7 Eylül Olayları'ndan dahi Şükrü Saraçoğlu'nu sorumlu tuttular. Uyarınca da bu sefer "ama o da Varlık Vergisi'ni koymuştu!"ya çevirdiler lafı. He canım he, zaten o zamanki Türkiye de aynen şimdiki gibi cumhurbaşkanının sembolik yetkilerinin olduğu başbakanın ise herşeyde 1. isim olduğu bir ülkeydi. Ve o dönemki cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün ülke politikalarında hiç mi hiç yetkisi yoktu. (YERSEN!) Azcık o dönemi araştıranlar neyin ne olduğunu daha iyi bilir. Amacım Saraçoğlu'nu "kanatsız melek" gibi göstermek değil, fakat süper medyamız her işin olduğu gibi bu işin de cılkını çıkarmayı başardı. Tarih bilmeyen insanlar da buna inanarak Fenerbahçe'nin tarihinin lekeli olduğunu iddia etmeye başladı.<br /><br /> Bu açıdan tüm Fenerbahçeliler'in oturup düşünmesi gereken bir nokta var: Saraçoğlu dediğin adam senin yıllarca başkanlığını yapmış mı? Yapmış. Sana stadını kazandırmış mı? Kazandırmış. Siyasi kişiliğine laf edebilirsin elbet, sevmeyebilirsin de. Fakat böylesine bir kişiliği bir kalemde hem de kıyasıya eleştirerek silemezsin. Lefter'in adının stada verilmesini ben de isterim, fakat bir efsaneye saygı için başka bir efsaneye saygısızlık yapmak da gerekmez.<br /><br /> Neyse ne, bizim acımız kederimiz zaten bize yetiyor. Bir de bunlar tuz biber oldu üzerine. Babalarımızdan adını duyarak büyüdüğümüz, eski kuşaklar tarafından yıllarca "O'nun gibisi gelmez bir daha" denilen, Fenerbahçe'nin efsane yaptığı ve Fenerbahçe'yi de efsane yapan değerlerden olan Lefter'imiz, toprağın bol, mekanın cennet olsun.<br /><br /> Ne kadar üzgün olduğumu ifade bile edemiyorum kaç gün geçmesine rağmen. Sanırım en anlamlı ifade, yukarıdaki fotoğrafta Lefter'in tabutunu taşırkenki yüz ifadesiyle Reto Ziegler'e ait. Hani daha bu sezon başı apar topar kiralık gelen, kulüpteki geleceği dahi meçhul ve böylesine bir süreçte camiaya ne kadar bağlanabileceği tartışılabilecek olan Ziegler. O'nda bile böyle bir etkisi varsa, varın siz bir Fenerbahçeli'yi düşünün.constantinachehttp://www.blogger.com/profile/08934102192444455368noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6783063207652816141.post-82601888748619446452011-09-28T02:03:00.003+03:002011-09-28T02:11:47.821+03:00Kalanlar Bizim!<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.blogger.com/video.g?token=AD6v5dyvXyHkNmZfiFmxZ4xdaTXm51tmo-QErNehje4fHvDR7E4xDXGwPtaDTulNpuL08uexmXUhd5OmEFlzowSMUQ' class='b-hbp-video b-uploaded' frameborder='0'></iframe>constantinachehttp://www.blogger.com/profile/08934102192444455368noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6783063207652816141.post-22416094466377086442011-08-27T04:48:00.001+03:002011-08-27T04:51:17.469+03:00Biz Hayatta En Çok FENERBAHÇE'yi Sevdik....<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgGhMqajCLBN2cnEKIjXeJmER6usl6lrsNi0IoXv2GjjwjZuQLTMwzAxL3RczxJ0r11qlIBBc9cRqkoxLfLDe8Ifm7ZyG8oMj_VthrCfeIldz90sEzCSgjx1DdCaD9ozi7h3A6NcOEMrfZV/s1600/bizhayattaen%25C3%25A7okfenerbah%25C3%25A7e%2527yisevdik.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgGhMqajCLBN2cnEKIjXeJmER6usl6lrsNi0IoXv2GjjwjZuQLTMwzAxL3RczxJ0r11qlIBBc9cRqkoxLfLDe8Ifm7ZyG8oMj_VthrCfeIldz90sEzCSgjx1DdCaD9ozi7h3A6NcOEMrfZV/s320/bizhayattaen%25C3%25A7okfenerbah%25C3%25A7e%2527yisevdik.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5645346900798681954" border="0" /></a><span class="fbPhotoCaptionText"> Kendimi bildim bileli Fenerbahçeli'yim.Hem de öyle şampiyonluğa tav olanlardan değil,7 sene şampiyonluk görmemişlerdenim.13 yaşında 2.şampiyonluğu görmüşken yaşıtım gs'liler 6 şampiyonluk görmüştü.Yani derdi kupa,başarı olanlardan değilim.Sülalemin çoğu,hatta açık söyleyeyim ben ve babam hariç neredeyse tamamı gs'liyken,o kahır yıllarında "inadına" sevdim Fenerbahçe'yi,her başarısızlığında mazoşistçe bağlandım.ve tabi manyakça!hayatımda futbol konusunda en çok yine benim gibi Fenerbahçelilerle tartıştım(Alex'in aq :D),ömrüm saçmasapan totemlerle geçti,gün geldi ailemi bile alet ettim(ama tuttu,Sevilla maçı :D)kimi zaman hayatımı Fenerbahçe'ye endekslediğim bile oldu.Sırf ben stada gidince kazanamıyor diye İzmir'e geldiğinde gitmedim maçına.Mantıksızca di mi?Ulan iyi de aşkta mantık mı aranır?Sevdim işte.Lakin şimdi linç edilmiş sevdiğim,"ilk taşı atanın günahsız olması" umursanmadan taş yağmuruna tutulmuş,yatıyor öyle yerde,kanlar içinde.Benimse gücüm yetmiyor hiçbirşey yapmaya,öyle elim kolum bağlı izliyorum.Diyorum ki,tamam ulan,öldürün onu,men edin,düşürün,hatta toptan kapatın.Lakin unutmayın,o ölse de bitmez bende sevgisi.Çünkü BEN HAYATTA EN ÇOK FENERBAHÇE'Yİ SEVDİM!</span>
<br />
<br />Not: Uzunca zamandır yazamıyordum lakin böyle de dönmek istemezdim bu bloga.
<br />
<br />constantinachehttp://www.blogger.com/profile/08934102192444455368noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6783063207652816141.post-45190219356839596912011-04-11T21:44:00.004+03:002011-04-11T22:30:13.991+03:00Gökhan Gönül 15 Milyon € Eder mi?<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi0cUn2NSPhDgB6uUQL0mxS_NWFB4TIirhaJ1xVTgKxbXvjhsK9reTMUCVEWjed3-EQNmw3yLFFfy95UMEpC7u_YvA6JCKxUux3qCZe1w5B0ufSpo2Jw9fBcfQmnyiey7P_MXUH0R6dAV4o/s1600/ggservet.jpg"><img style="display: block; margin: 0px auto 10px; text-align: center; cursor: pointer; width: 259px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi0cUn2NSPhDgB6uUQL0mxS_NWFB4TIirhaJ1xVTgKxbXvjhsK9reTMUCVEWjed3-EQNmw3yLFFfy95UMEpC7u_YvA6JCKxUux3qCZe1w5B0ufSpo2Jw9fBcfQmnyiey7P_MXUH0R6dAV4o/s320/ggservet.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5594399468104380850" border="0" /></a> Öncelikle belirteyim ki yanlış anlama olmasın: Şu an bana göre gerek Fenerbahçe'nin gerek Türkiye Ligi'nin en kaliteli topçularından biridir Gökhan Gönül, ayrıyeten formu ve istikrarı en üst düzeyde olanı.<br /><br /> <a href="http://spor.milliyet.com.tr/gokhan-15-milyon-euro/spor/spordetay/11.04.2011/1376132/default.htm">Milliyet'in haberine göre</a> Gökhan Gönül sezon sonunda transfer olmak için yönetimden izin istemiş, yönetim ise "15 Milyon € getir, istediğin yere git" demiş. Her ne kadar haberde yer alan diyaloglar biraz hayaliymiş gibi dursa da insan düşünmeden edemiyor, cidden 15 Milyon €'ya alan olur mu Gökhan'ı? Bunu düşünmemin sebepleri var tabi:<br /><br /> - Öncelikle en büyük sebep Gökhan Gönül'ün yaşı. Bize halen daha genç gibi gözüküyor lakin adam 26 yaşına gelmiş. Bugünkü koşullarda ise Avrupa'nın kalburüstü takımlarının 16-23 yaş arası futbolculara rağbet ettiği de ayrı bir gerçek. Yine de yaşlı sayılmaz fakat <span style="font-weight: bold;">Avrupa'nın büyük takımları 26 yaşında ve formunun zirvesinde bir futbolcuya 15 milyon € vermek yerine 20 yaşında ve potansiyeli yüksek bir genci çok daha ucuza alabilir. 4 yıl sonra biri 30'una gelirken diğeri henüz 24'ünde Dünya çapında bir topçu olabilir.</span> Bu konuda birçok örnek var: En güzel örnekler ise Sir Alex'in elinde yetişen C. Ronaldo ve Rooney'dir. Öte yandan Arşavin gibi çok genç olmamasına rağmen alınan futbolcular da var. Lakin bu daha ekstrem bir durum. Fakat şu da bir gerçek ki, Arşavin'in parladığı Euro 2008'de Gökhan Gönül de oynayabilmiş olsaydı belki bugün çoktan gitmiş olurdu Avrupa'ya.<br /><br /> - 2. Sebep, Türk futbolcularının Avrupa'daki imajı. İmaj derken kastettiğim daha ziyade Hakan Şükür'ün sürekli artan memleket hasreti, Rüştü'nün hocasıyla ters düşüp geri dönmesi, Tuncay'ın kariyer basamaklarını çıkmak için gidip tam tersine inmeye başlaması gibi şeylerdir. Gerçi Gökhan Gönül'ün oyun içi olduğu kadar saha dışındaki karakteri, disiplini ve çalışkanlığı da gözönüne alındığında bu tip olumsuz örnekler gibi değil de Tugay gibi, (ağır sakatlıklar geçirmese asla dönmeyecek olan) Nihat gibi başarılı kariyer örnekleri de geliyor insanın aklına ister istemez. Fakat <span style="font-weight: bold;">yabancı klüpler bunu bir risk olarak görür mü, hele hele 15 Milyon € gibi azımsanmayacak bir parayı hayatında yurtdışında oynamamış bir futbolcuya verirler mi?</span> İşte orası muamma.<br /><br /> - Bir başka sebep te bizim kendi futbolcularımızın değerini abartı şekilde şişirme hastalığımız. Mehmet Topuz 9 Milyon €, Volkan 10 Milyon €, Arda 12 Milyon €, Gökhan 15 Milyon €. E peki arkadaşım, demezler mi adama "ulan sizin topçularınız bu kadar kaliteliyse Avrupa kupalarında niye yoksunuz?" diye. Elbette bu topçuların hepsi de kaliteli, hepsi de (tamam M. Topuz hariç :D) Avrupa'nın çoğu takımında rahatlıkla oynarlar. Fakat gerek yabancı sınırlaması, gerek demin de belirttiğim oyuncularımızı abartma hastalığımız yüzünden gerçek dışı rakamlar da ortaya çıkabiliyor. Özellikle yurtiçi transferlerde.<br /><br /> Gökhan 15 Milyon € eder mi bilmem fakat Avrupa'ya gitmesini, gidip te başarılı olmasını isterim. Çünkü bunu hakeden, buna layık olan az sayıdaki yerli futbolcudan biri. Ve bir de gittiği takdirde yerini doldurabilecek bir Okan Alkan'ın da olması, O'nun da gelişmesinin gerekliliğini dikkate alarak yazıyorum bunları. Ha bu arada, Arda'nın 12 Milyon € ettiği yerde Gökhan da bi 15 Milyon € eder hani! En azından Fenerbahçe yönetimi böyle düşünmüş olmalı :Dconstantinachehttp://www.blogger.com/profile/08934102192444455368noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-6783063207652816141.post-10957576291853040032011-03-21T04:23:00.004+02:002011-03-21T05:22:50.784+02:00İnanmak....<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg6nuvoQO_94lCwgaHx6z5d3mRXM1GOWl-QvRy7M34x3bYr0o_P14-tLeHF0l3bfCx3Ysamqp7kPCFbor0JpwOUFm1EVyAFEhrl-WhcE5VYJmjqD6wzrK-RCW00pTElPjtoppDR_rJjSIsT/s1600/LiveImages_Foto+Haber_450_Galatasaray+-+Fenerbah%25C3%25A7e+%2528S%25C3%25BCper+Lig+26.+hafta%2529_S18232909.jpg"><img style="display: block; margin: 0px auto 10px; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 206px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg6nuvoQO_94lCwgaHx6z5d3mRXM1GOWl-QvRy7M34x3bYr0o_P14-tLeHF0l3bfCx3Ysamqp7kPCFbor0JpwOUFm1EVyAFEhrl-WhcE5VYJmjqD6wzrK-RCW00pTElPjtoppDR_rJjSIsT/s320/LiveImages_Foto+Haber_450_Galatasaray+-+Fenerbah%25C3%25A7e+%2528S%25C3%25BCper+Lig+26.+hafta%2529_S18232909.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5586355546836215842" border="0" /></a> Gökhan Gönül daha top ayağına gelmeden takım arkadaşlarına eliyle "geçin içeri!" diye işaret ettiği anda inanmıştım o pozisyonun golle sonuçlanacağına. Tıpkı gol gelince o cehennem gibi geçen geceyi cennete çeviren futbolcuların sezon sonu şampiyonluğu da getireceklerine inandığım gibi.<br /><br />Gökhan Gönül de pozisyon öncesi birşeylere inanmış galiba: <span style="font-style: italic;">"İkinci golün pozisyonunda 4-5 kişi ilerdeydik. Takım arkadaşlarımı ilerde görünce çok mutlu oldum. Herkese 'İçeri geçin' dedim."</span><br /><br />Maçla ilgili çok şey vardı aslında bahsedecek. Takım 2. yarıdaki seri galibiyetlerinin aksine sahada etkisiz kalıyor, o galibiyetlerin temel unsuru olan ilk yarım saatlik şok presi yapmak bir yana, doğru düzgün pas alışverişi bile gerçekleşmiyordu ilk yarı boyunca. Bunun yanında Kazım'ın golünden sonra işler iyice çıkmaza girdi, zira pozisyon bulmayı geçtim rakibe 2. gol için pozisyon vermeye başlamıştık. Takım son 2 ayki takım değildi, resmen geçen sezonun 2. yarısındaki Daum'un 1-0'a oynayan takımı vardı sahada. Ama o zamanki kadar bile etkili olamıyorduk bir türlü.<br /><br />Etraftan gelen homurdanmalar artıyordu gittikçe. "Dia veya Stoch'tan biri neden oynatılmıyor", "Cristian ne işe yarıyor", "Özer hangi akla hizmetle oynatılır" ve daha nicesi.... Yani anlayacağınız ortam tam bir cehennem havasındaydı 75. dakika öncesinde biz Fenerbahçeliler için. (inkar edenin alnını karışlarım! :)) Daha önce 2 GS maçında daha yaşamıştım bu hissiyatı: 2004-2005'teki ve 2007-2008'deki Ali Sami Yen deplasmanları. Her 2'sinde de etkisiz, pasif, doğru düzgün kontratak bile yapamayarak 1-0 kaybetmiştik. Haliyle bu 2 maç geldi aklıma. Bir yandan ümitsizliğe düşüp bir yandan da "bizim takım bi yolunu bulur, atar o ilk golü, gerisi de gelir" diyordum. Evet, inancım sürüyordu, zira (şimdilerde şampiyonluğu çok hakettiklerini iddia eden) Trabzon'u daha ilk yarım saatte haşat eden de, Beşiktaş'ı kendi sahasında yıllardan sonra 4'leyen de bu takımdı. Ama süre de gittikçe azalıyordu. (Bu arada TT Arena'yı yapanların ellerine sağlık, gerçekten de rakibe baskı sağlama adına sağlam bir atmosfer olması sağlanmış.)<br /><br />Neyse ki ilk gol geldi. Bu golden sonra ciddi anlamda yukarıda bahsettiğim endişelerin hiçbiri kalmadı bünyede. Fakat vakit te gittikçe daralıyordu. Tam o anda Gökhan Gönül'e gelen top, onun arkadaşlarına yaptığı "geçin içeri!" hareketi, açtığı orta, Alex'in kafa vuruşu, Zapata'nın çaresiz uzanışı, topun filelere değmesi.... Aslında bunlar arka arkaya olduğunda sadece gol ve galibiyet değil, şampiyonluk da geliyordu. Zira bu kadar kötü oyundan ve çaresizlikten sonra bir takımın halen daha toparlanıp, ayağa kalkıp kendine gelmesi ancak ve ancak şampiyonluk alameti olabilirdi. Beni sorarsanız sezon başından beridir inanıyorum bu takımın bu sezon şampiyon olacağına, ama şimdi görüyorum ki futbolcularımız da en az bizim kadar inanıyorlar şampiyonluğa. Evet, daha 8 maç var ve illa ki birinden birinde puan kaybı olacak. Puanlar kaybedilirken belki kötü de oynayacak takım. Ama şu da bir gerçek ki, her maç iyi oynayacaklar diye birşey yok, fakat her maç böyle <span style="font-weight: bold;">inanarak</span> oynadıkları sürece bilekleri bükülmez bu futbolcuların, sezon sonu da şampiyon oluruz.<br /><br />Kapanışı Aykut Kocaman'ın devre arası konuşmasından alıntılarla yapalım, zira manası çok derin :)<br /><br />"<em>Beyler ilk yarı bitti.... Tamam, hiç iyi oynamadık.. F.Bahçe gibi oynamadık aslında.. Ama 45 dakika bitti, geri gelmeyecek.. Herkes önce bir sakin olsun.. Soluklanıp derin bir nefes alsın.. Devre bitti, yeni bir 45 dakika başlıyor.. <span style="font-weight: bold;">Bizi biz yapan, ligde 9'da 9 yapmamızı sağlayan değerleri hatırlayın</span>, onları ortaya koymamız gerekiyor....</em><em>Elinizde herşeyi düzeltmek için 45 dakika daha var.. Bu, uzun bir zaman....</em><em>Sakın panik yapmayın.... Sakin olun, bakın maçı nasıl kazanacağız...."</em><em> </em><em></em>constantinachehttp://www.blogger.com/profile/08934102192444455368noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6783063207652816141.post-20085467113444671972011-03-11T21:44:00.003+02:002011-03-11T21:48:40.785+02:00Son 10 maçın 9'u....<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8J4r-I6mmODGEJwgYX8b2bobo0r5hf1_DHIWGbuSBVSLiE1nUFL57YBfUSdm5zQIEEudFv5WW-YE3N7y2ZChIk1xWNTBjgdDjwCUz_mRK0Hi7J9cKfnaGXe3yfuuEJIupglraAa4XxpbO/s1600/fb-konya.jpg"><img style="display: block; margin: 0px auto 10px; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 110px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8J4r-I6mmODGEJwgYX8b2bobo0r5hf1_DHIWGbuSBVSLiE1nUFL57YBfUSdm5zQIEEudFv5WW-YE3N7y2ZChIk1xWNTBjgdDjwCUz_mRK0Hi7J9cKfnaGXe3yfuuEJIupglraAa4XxpbO/s320/fb-konya.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5582910776391527218" border="0" /></a><br /> Bir tarafta son 10 lig maçının 9'unu kazanan Fenerbahçe, diğer tarafta ise son 10 maçının 9'unu kazanamayan, hatta son galibiyetini 10 hafta önce almış olan Konyaspor pazar günü Kadıköy'de karşı karşıya gelecekler. Kim ne derse desin kağıt üzerinde Fenerbahçe favori gözüküyor, lakin defanstaki eksiklikler de soru işareti. Hem bu açıdan, hem de Fenerbahçe'nin evsahibi olması ve Konyaspor'un başında Yılmaz Vural'ın olması faktörlerinden ötürü "üst" biteceği neredeyse kesin bir maç olacak gibi. Tabi top yuvarlaktır, önemli olan da galibiyet! :)constantinachehttp://www.blogger.com/profile/08934102192444455368noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6783063207652816141.post-8438948699670313022011-02-23T03:09:00.004+02:002011-02-23T04:30:13.469+02:00Derbi'nin Ardından<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiSPf1uPYrRS8khmM1jY5S73lyfn8Yrk2CW3ujnz_m-dj53wN0Kj3Eolz099KtTxWihlYODw52mpZVHEjlEbDaSDUA38jP2bTXH_oQt5UOVikQY1DfhSOro3PHyIcyHC1wK4brmYAL-Q7eH/s1600/fenerderbi_3KHP0.jpg"><img style="display: block; margin: 0px auto 10px; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 160px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiSPf1uPYrRS8khmM1jY5S73lyfn8Yrk2CW3ujnz_m-dj53wN0Kj3Eolz099KtTxWihlYODw52mpZVHEjlEbDaSDUA38jP2bTXH_oQt5UOVikQY1DfhSOro3PHyIcyHC1wK4brmYAL-Q7eH/s320/fenerderbi_3KHP0.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5576686255680393826" border="0" /></a> Bu maçı kesinlikle 30'ar dakikalık 3 periyoda ayırmak gerekir:<br /><br /> 0 - 30. dakika: Aykut Hoca, 2. yarının başından beri uyguladığı "maçın başında şok pres" taktiğini deplasman derbisidir falandır demeden uyguladı. Sırf bu cesaretinden ötürü bile takdir edilmelidir. Bu ilk periyodda o kadar bariz pozisyonlar kaçtı ki, insanın aklına ister istemez ligin ilk yarısındaki FB - BJK maçı geldi. Eğer golden sonra o pozisyonlardan çok değil 1 tanesi bile gol olsaydı çok farklı bir maç izlemiş olabilirdik. Pozisyonlardan gol çıkmaması ise yorulmaya başlayan oyuncuları daha da zorlamamak adına Aykut Kocaman'ı 2. periyodu başlatmaya itti:<br /><br /> 30 - 60. dakika: İlk yarım saat müthiş tempolu ve saldırgan oynayan Fenerbahçe'de 2. gol gelmedikçe oyuncular daha da saldırmaya, bu arada da yorulmaya başladılar. Bu noktadan sonra Aykut Hoca, ilk yarı bitimine kadar hem skoru korumak hem de oyuncuların aktif dinlenmelerini sağlayabilmek amacıyla geri çekti takımı, ki biz buna "<a href="http://constantinache.blogspot.com/2011/02/hatrlainonu-taktigini.html">İnönü Taktiği</a>" diyoruz. Aslında olması gereken de buydu. Zira Quaresma, Simao, Guti, Almeida gibi boş alanı seven oyunculara karşı defansif oynadıkça rakip atak yapsa bile pek bir sonuç alamayacaktı. Quaresma'nın bencilliklerinin de katkısıyla böyle de oluyordu aslında. Taa ki, Ekrem Dağ'ın golüne kadar. Ekrem hangi mevkide görev verilirse verilsin işini yapmaya çalışmasından ötürü sevdiğim topçulardandır. Lakin o golü ömrü boyunca bir daha atabilir mi, işte orası muamma. (Bu arada hakem biraz cesur olsaydı Ekrem daha maçın başında 2. sarıdan atılmış olacaktı, bu da unutulmamalı.)<br /><br /> Her neyse, işte o gol tüm hesapları altüst etti Fenerbahçe adına. Mecburen 2. yarıda tekrar atak yapmaya başlayıp saldırgan olacaktı futbolcular. Fakat buna fırsat bile kalmadan 2. golü geldi Beşiktaş'ın. Biraz şans, ama çokça markaj hatasından gelen gol ibreyi iyice Beşiktaş'a çevirmişti. Fenerbahçe de gol için yüklendikçe arkada boşluklar bırakıyordu ve tam da o sırada Almeida'nın kaçırdığı (daha doğrusu Volkan'ın kurtardığı) gol, 3. periyodu başlatıyordu:<br /><br /> 60 - 90. dakika: Unutulmaması gereken şudur ki, Fenerbahçe o andan sonra iyice yüklenmeye başladı ve Beşiktaş ta psikolojik anlamda bocaladı, yani penaltı olmasaydı bile Fenerbahçe 2. golü atacaktı bir şekilde, penaltı ve kırmızı kart ise hem 2. golün gelmesini hızlandırdı hem de devamında oyunun mutlak kontrolünü Fenerbahçe'ye verdi.<br /><br /> Gol ve kırmızı kart ile birlikte Beşiktaş'ın dizilişi de, kurgusu da, hatta kimyası da bozuldu. Bu da en çok ortasahadan Necip'in çıkıp defansa Aurelio'nun girmesiyle etrafı bomboş kalan Alex'e yaradı. Bu ligde kaç sezondur takımlar Alex'e yakın adam markajı uyguluyorlar. Peki niye? Cevap basit: 10 dakikada 3 gol yememek için. 60'lardan kalan bir taktik olabilir lakin birinin bu tip Türkiye gerçeklerini Schuster'e anlatması lazım. Veya en azından yedeğe stoper almayı unutmaması gerektiğini.<br /><br /> Kısaca Fenerbahçe takımına değinecek olursak:<br /><br /> <span style="font-weight: bold;">Volkan:</span> Sana çok şey söylenir aslında ama Adnan Oktar'ın bir vecizesi çok uygun olur: "Sen dev bir kedisin!"<br /><br /> <span style="font-weight: bold;">Gökhan:</span> Oynama be abi, valla billa bak, sakatsan oynama. Kötü oynadığından değil, kendine zarar vereceğinden korkuyorum, defalarca iyileşmeden sahaya çıkıp daha beter olan Rıdvan'a benzemenden korkuyorum. (Allah korusun tabi ki) İnşallah sezon sonunda iddia edilen klüplerden birine gidersin, zira senin hakkın bizim buralardan çok daha fazlası ediyor.<br /><br /> <span style="font-weight: bold;">Lugano:</span> Aslında Lugano-Ferrari düellosunun başlama sebebi Lugano değil, Ferrari'ydi. Zira Kiev maçının acı tecrübelerinden ötürü duran toplarda özel vazifeli olarak Lugano'ya yapışması emri verilmiş gibiydi. Lakin Lugano'yu durdurmanın 2 yolu vardı, ya kızdırıp attıracaksınız ya da kızıp ağız burun dalıp siz atılacaksınız. Ferrari 2. yolu seçti. Lugano'ya gelince, tek kelimeyle vazgeçilmez.<br /><br /> <span style="font-weight: bold;">Yobo:</span> Güven vermeye devam ediyor, bonservisinin alınması gerekliliği konusunda pek birşey söylemeye gerek yok, parası neyse verin!<br /><br /> <span style="font-weight: bold;">Santos:</span> Bu adamın böyle oynadığını gördükçe bizi o kadar maç Caner Erkin'e muhtaç etmesinden ötürü kızıyorum aslında kendisine. "Brezilya Milli Takımı'nın solbeki"nin oynaması gerektiği gibi oynadı.<br /><br /> Defans için özel not: 2'si kaptan olmak üzere 5'i de kendi milli takımlarında banko oynayan oyunculardan kurulu ve şu formlarıyla kesinlikle Avrupa'nın en iyi defans hatlarından biri.<br /><br /> <span style="font-weight: bold;">Selçuk:</span> Geçen sezonun 2. yarısıyla birlikte bi hal olmuştu bu adama, halen daha devam etmekte. Arada eski hatalarından ufak örnekler sunsa da artık takımın kalitesine çıkabiliyor. Mevkisinde Baroni olduğu sürece kesinlikle 11'de oynatılmalı.<br /><br /> <span style="font-weight: bold;">Emre:</span> Derbide çok da iyi değildi aslında ama 2 hareket ile maça nasıl tesir edilebileceğini de gösterdi, 1.de kalenin kör noktasını gördü lakin Rüştü topa yetişti, 2.de ise Alex'in keline deyim yerindeyse nişan aldı ve harika bir asist yaparak maçın kopmasını sağladı.<br /><br /> <span style="font-weight: bold;">Mehmet Topuz:</span> Gerek sakat Gökhan'dan fazla destek alamamasından, gerek her 2 takımın da diğer kanadı daha çok kullanmalarından ötürü son maçlardaki etkinliği yoktu. Yine de özellikle bu maçta gol atmak istiyordu, bu sefer de olmadı seneye inşallah.<br /><br /> <span style="font-weight: bold;">Dia:</span> Maçın kahramanlarından. Lakin biri bu elemana şut çalıştırsın. Küçükken mahalle maçlarında bazı çocuklar vardı, yetenekli, pire gibi, çalım üstüne çalım depar üstüne depar atan çocuklar. Lakin kalenin önüne geldiler mi bir türlü atamazlardı o golü. Dia da o çocuklara benziyor şu haliyle. (o değil de, bir Stoch vardı, ne oldu ona?)<br /><br /> <span style="font-weight: bold;">Alex:</span> Evet, kırmızı kart sonrası Schuster'in hatalı oyuncu değişikliğinden de ötürü meydan Alex'e kaldı ve o da rakibe acımadan bu fırsatı değerlendirdi. Lakin Gençlerbirliği ve Galatasaray deplasmanlarında da aynı etkili oyunu görebilecek miyiz kendisinden, işte orası muamma.<br /><br /> <span style="font-weight: bold;">Niang:</span> Gücü, kuvveti, hızı, oyun zekası halen daha üst düzeyde. Bir de şu golleri kaçırmasa....<br /><br /> <span style="font-weight: bold;">Yedekler:</span> Baroni vasat, Bekir'in sağ bek oynatılmasına bir son verilmeli, Özer de şu halı saha vari çalım merakını azaltarak bitirmeli.<br /><br /> <span style="font-weight: bold;">Aykut Kocaman:</span> Beşiktaş'ın 2. golünden 60. dakikaya kadar geçen kısa süre haricinde oyunu istediği gibi yönlendirmeyi başardı. Penaltı ve kırmızı kart ise sadece 2. golün gelişini erkene aldı. Belki 4 olmazdı lakin 2. gol mutlaka gelecekti. Çünkü Aykut Kocaman böyle istedi.... 10 puan!<br /><br /> Takım 3 maçlık zor seriyi kayıpsız atlattı, şimdi ise önlerinde "nispeten" daha kolay bir 3 maçlık seri var: Her ne kadar toparlanmış olsa da Kasımpaşa'yı kendi sahamızda yenebiliriz, Gençlerbirliği maçından korkarım zira son yıllarda Ankara deplasmanları kayıpla bitti, Konya ise artık Ziya Doğan'ın takımı değil ve karşılıklı bol gollü bir Fenerbahçe galibiyeti gelebilir. Bu 3 maçın da kayıpsız aşılması GS'yi yenmekten daha önemli. Çünkü bu sırada Trabzon da tehlikeli maçlar oynayacak.constantinachehttp://www.blogger.com/profile/08934102192444455368noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6783063207652816141.post-45332143659227281732011-02-20T03:26:00.005+02:002011-02-23T04:31:55.105+02:00Hatırla....İnönü Taktiği'ni!<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMgHlcmn-632s7PKdsh9yZfZMtJzEUO5YRzp-MUTcjJatM5bSMpNSmjkNIEtBvKtv2lV412IJkl3u2RaT_XpRUmksVgRNblsxZfHwPYVUEudOXVYqhkDTzw3xm1CobMZaRQ4K51Rle6LIC/s1600/in%25C3%25B6n%25C3%25BC.jpg"><img style="display: block; margin: 0px auto 10px; text-align: center; cursor: pointer; width: 250px; height: 240px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMgHlcmn-632s7PKdsh9yZfZMtJzEUO5YRzp-MUTcjJatM5bSMpNSmjkNIEtBvKtv2lV412IJkl3u2RaT_XpRUmksVgRNblsxZfHwPYVUEudOXVYqhkDTzw3xm1CobMZaRQ4K51Rle6LIC/s320/in%25C3%25B6n%25C3%25BC.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5575577169996819474" border="0" /></a> <span style="font-weight: bold;">14 Nisan 2002</span>, lider Galatasaray'ın takipçisi olan 2 takım İnönü Stadı'nda karşılaşıyor. Öyle bir maç ki, kaybeden değil şampiyonluğa, Şampiyonlar Ligi biletine dahi veda edecek. Bu riski çok iyi gören Lorant, <span style="font-weight: bold;">takımı olabildiğince kapalı oynatıp, ani ataklarla gol bulma</span>ya çalışıyor. Başarılı da oluyor, zira maçı 0-2 kazanan Fenerbahçe'nin 2 golü de ani ve hızlı gelişen 2 atakla Serhat'ın ayağından geliyor. Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi elemelerini garantileyip şampiyonluk şansını da ileriki haftalara taşırken derbiden önce kupayı da Kocaelispor'a kaptıran Beşiktaş lige havlu atıyordu.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">25 Nisan 2004</span>, bazı açılardan tam da <span style="font-weight: bold;">bugünkü derbiyi andıran bir maç</span> oynanmıştı bu tarihte. Zira, bir tarafta sezona güçlü kadrosu ve büyük umutlarıyla iyi bir şekilde başlayan fakat ilerleyen haftalarda ardı ardına puanlar kaybeden Beşiktaş, diğer tarafta ise yeni bir kadro ve yeni bir hoca ile soru işaretleriyle dolu bir sezona kötü bir şekilde başlayan fakat ilerleyen haftalarda arka arkaya galibiyetlerle yarışta öne geçen Fenerbahçe vardı. Hatta aslında hatırlayanlar iyi bilir, Fenerbahçe bu maçtan önceki 2 maçta sadece 1 puan alabilmişti ve Beşiktaş'ın ümitlerini arttırmıştı. Tabi puan sıralamasında 2 takımın arasında bir Trabzonspor gerçeği vardı ve Fenerbahçe'nin sadece 2 puan arkasındaydı. Yani Fenerbahçe'nin olası bir mağlubiyeti halinde şampiyonluğun kaçması neredeyse kesindi. Bu riski çok iyi gören Daum, <span style="font-weight: bold;">takımı olabildiğince kapalı oynatıp, ani ataklarla gol bulma</span>ya çalıştı. Ve tıpkı Lorant gibi, o da başarılı oldu. Van Hooijdonk ve Nobre'yi resmen BJK savunmasının önüne yem gibi bırakıp özellikle Pierre'i orta sahaya kadar çeken Daum; sağdan Serhat, soldan Tuncay gibi 2 süratli oyuncusu (yani bu maç için esas silahları) ile ani ve gerçekten hızlı gelişen ataklarla Beşiktaş'ın işini bitiriyordu. Maçtan sonra ise BJK'da yönetim olağanüstü kongreye giderken Fenerbahçe de 3. yıldıza doğru koşuyordu.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">18 Eylül 2005</span>, aslında Fenerbahçe'nin kapalı oynayarak skorun üstüne yatmasını gerektirecek bir durum yoktu maçtan önce. Zira hafta içi Milan'a deplasmanda iyi direnmesine rağmen son dakikalarda yenilen ve ligde de form tutmaya başlayan bir Fenerbahçe vardı, diğer tarafta ise henüz sezon başı olmasına rağmen bekleneni veremeyen bir Beşiktaş. Yine de "bay dahi" Daum, (özellikle 2. yarı boyunca) <span style="font-weight: bold;">takımı olabildiğince kapalı oynatıp, ani ataklarla gol bulma</span>ya çalıştı. Ve 2 gol de ani-bireysel ataklarla geldi. İlk golde Anelka'nın müthiş deparı öldürücü vuruşuyla son bulurken 2. golde ise 90+1'de müthiş bir gol atmış olan BJK'li futbolcuların golün sevinciyle Tuncay'ın ne kadar çılgın bir adam olduğu unutmaları sonucunda 90+3'te gitti denilen maç geri geliyordu. Bu maçta da defansta iyi kapanıp bireysel ani hücumlarla gol bulmayı deneyen Fenerbahçe, yine başarılı oldu.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">5 Mayıs 2007</span>, Fenerbahçe daha 1 hafta önce kupada kavgalı ve bol hakem tartışmalı maçta kendi sahasında Beşiktaş'a elenmiş, üstüne üstlük hemen sonrasında yine kendi sahasında 2-0 öne geçtiği maçta Denizli ile 2-2 berabere kalmıştı. Tüm bunların üzerine bu maçı da kaybederse şampiyonluğu da Beşiktaş'a kaptıracaktı. Bütün bu riskleri çok iyi gören Zico, <span style="font-weight: bold;">takımı olabildiğince kapalı oynatıp, ani ataklarla gol bulma</span>ya çalıştı. Ve tam da istediğine daha maçın başında ulaştı. Tuncay'ın "hayatının pası"nı attığı Kezman, istediği zaman nasıl son vuruş yapacağının adeta dersini vererek Runje'nin üzerinden aşırtma bir vuruşla maçın tek golünü attı. Bu golden sonra, özellikle 2. yarıda maç Fenerbahçe'nin yarısahasını geçtim resmen ceza sahasında geçti bazı bazı. Lakin gerek o dönemki Beşiktaş'ın gol bulma sorunu, gerek Fenerbahçe'nin çok iyi kapanması bir kez daha aynı taktikle galibiyeti getirdi Fenerbahçe'ye, sonrasında da şampiyonluğu tabi.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">29 Mart 2008</span>, belki de bütün bu galibiyetlerin tek istisnasıydı bu maç. Tarihi boyunca en büyük Avrupa başarısını yaşamakta olan, hatta maçtan birkaç gün sonra Kadıköy'de Chelsea'yi yenecek olan yani "istim üstünde" giden Fenerbahçe, o sezon lig maçlarına aynı önemi verememesine rağmen bu maçta da tıpkı Avrupa'daki oyununu oynayınca galibiyet kaçınılmaz oldu. Galibiyetin bir diğer sebebi de, Fenerbahçe ne kadar iyi olursa olsun, Ertuğrul Sağlam yönetimindeki Beşiktaş'ın da önemli ölçüde taktik yanlışlar yaptığıydı. Yine de maça dönüp baktığımızda özellikle 0-1'den sonra etkili BJK ataklarını görüyoruz ve Fenerbahçe'nin 2. golünün de bir "İnönü klasiği" olarak ani atak ile geldiğini hatırlayabiliyoruz. Unutmadan, BJK defansı Alex'in 2 golünde de resmen uyuyakalmıştı.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">3 Mayıs 2009</span>, bu kez çok farklı bir senaryo: Bir tarafta olaylı GS derbisi ile sadece şampiyonluk umutlarını değil, önemli oyuncularını ve daha önemlisi de moralini kaybeden son 2 maçında da yenilen ve bütün sezonu hayal kırıklığı olarak geçiren yani kaybedecek birşeyi kalmamış bir Fenerbahçe varken diğer tarafta ise 6 yıl sonra şampiyonluğa ilk kez bu kadar yaklaşan ve kazanması halinde lider olacak olan bir Beşiktaş vardı. Bunların yanında, Fenerbahçe'nin savunmasında da problem büyüktü: Edu sakat, Lugano ve Önder ise cezalı oldukları için meydan Yasin ile Can'a kalıyordu, lakin görev yaptığı kısa sürede Can Arat'ın potansiyelini(!) çok iyi anladığını düşündüğüm Aragones, tüm riskleri göze alıp 1,74'lük Gökhan Gönül'ü stopere, Yasin'in yanına çekiyordu. Bu 2 ismin olası hatalarını minimuma indirmek için ise seleflerinden gelen mirası, İnönü Taktiği'ni uygulayarak <span style="font-weight: bold;">takımı olabildiğince kapalı oynatıp, ani ataklarla gol bulma</span>ya çalıştı. Ve başarılı da oldu. Zira ilk gol, artık Fenerbahçe'nin İnönü klasiği haline gelmiş "ani gelişen" gollerdendi, bir yandan Semih'e pas atıp bir yandan da hızlı koşuya geçen Güiza, topun ceza yayında boşta kalması üzerine 2 yıl önceki Kezman'ın golüne benzer (hatta daha da zor) bir gol atarak takımını 0-1 öne geçirirken 1 sezondur kendisiyle dalga geçen tüm futbolseverlerin de ağzını açıkta bırakıyordu. 2. gol ise 2. yarıda rakip sahada ender bulunduğumuz anlardan birinde gelmişti. Yediğimiz golde ise Aragones'in kapalı defans oynatmasındaki amaç belli oluyordu, zira Yasin ile Gökhan önlerindeki alan boşaldığı anda doğal olarak etkisiz hale gelmişlerdi ve Holosko'nun golü gelmişti.<br /><br />Yukarıdaki maçlar, Fenerbahçe'nin son 10 sezondaki İnönü galibiyetleridir. Ve 1'i hariç tamamı <span style="font-weight: bold;">takımı olabildiğince kapalı oynatıp, ani ataklarla gol bulma </span>taktiğiyle kazanılmıştır. Bu maçta da bu taktiğin uygulanması şarttır, zira gerek Beşiktaş'ın galibiyet için deli gibi saldırıp arkasında boş alan bırakma ihtimali (ve potansiyeli) gerek Fenerbahçe'nin elindeki kontratağa uygun yapıdaki oyuncular (Niang, Dia, Mehmet Topuz, Gökhan Gönül) oyunun bu şekilde gelişmesi gerektiğini ve Aykut Kocaman'ın büyük bir sürpriz yapmaması halinde de böyle gelişeceğini göstermektedir.<br /><br />Normal şartlarda maçın favorisi formda ve rakibine oranla daha sorunsuz olmasından dolayı Fenerbahçe'dir. Lakin Beşiktaş'ın elinde ne zaman ne yapacağı belli olmayan, 1 arapasla herşeyi değiştirebilecek bir Guti, uzaktan 1 şutla bütün hesapları şaşırtabilecek bir Quaresma varken net favoriyiz demek o kadar da kolay değil. Bu oyunculara gerekirse özel tedbirler almak gerekir, umarım alınmıştır da. Ayrıca sadece yukarıdaki maçlarda değil, BJK'nın kazandığı maçlar da dahil olmak üzere "İnönü'de ilk golü atan kazanır" diye bir kural var gibi. Ve sanırım yine o kural işleyeceğe benziyor. Fakat tersinden bakarsak, kuralı bozup geriden gelerek kazanabilecek takım da Fenerbahçe olabilirmiş gibi görünüyor, zira BJK ilk yarıda 1 gol yerse toparlanması daha zor olur.<br /><br />Son olarak, kavga ve gürültüsüz, hakem tartışmalarının ve kırmızı kartların olmadığı bir maç olsun, dostluk kazansın. :)constantinachehttp://www.blogger.com/profile/08934102192444455368noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6783063207652816141.post-40412835033873756752011-02-16T15:38:00.004+02:002011-02-16T15:49:39.951+02:00Meydan Senindir Aziz Başkan!<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfLj8Zpfw-CiXCrCbB8_WyvXt8UeEOIXjpSjqEJ80AnwJK94eMcc5Qns338fs7Vv11kOupe7deRIl6zlezKCvNVTiUNZn7YYsmZAoDXGpsAoJbk_YPy7A0mJNSdb5MZN9VhtjiMYrongXL/s1600/diana.jpg"><img style="display: block; margin: 0px auto 10px; text-align: center; cursor: pointer; width: 240px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfLj8Zpfw-CiXCrCbB8_WyvXt8UeEOIXjpSjqEJ80AnwJK94eMcc5Qns338fs7Vv11kOupe7deRIl6zlezKCvNVTiUNZn7YYsmZAoDXGpsAoJbk_YPy7A0mJNSdb5MZN9VhtjiMYrongXL/s320/diana.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5574281399622518658" border="0" /></a> Bunu söylemekten nefret ediyorum, hatta elimde olsa Aziz Yıldırım ve türevlerini tek seferde Türk Sporu'ndan arındırmak isterim lakin bazıları ancak "AZİZSİLİN"den anlıyor. Nedeni malum:<br /><br /> "<span style="font-style: italic;">Basketbol Federasyonu Disiplin Kurulu, yasaklı madde aldığı gerekçesiyle geçtiğimiz aylarda gündemi fazlasıyla meşgul eden</span> <span style="font-style: italic;">Diana Taurasi'nin tedbir kararını kaldırdı.</span> <span style="font-style: italic;">Hacettepe Üniversitesi'nde hata yapıldığı belgelenirken, bu konuda gerekli açıklamanın Kulüp ve Federasyon tarafından çok yakında yapılacağı duyuruldu.</span>"<br /><br /> Ne kolay değil mi başarılarla dolu parlak bir kariyeri böylesine kolay ve ucuz bir şekilde karalamak? Başta Taurasi'ye "dopingçi" damgası vuranlar olmak üzere hepimizin bir özür borcu var kendisine, lakin önce Aziz Yıldırım'ın cuma günkü basın toplantısı var. Baştan söylüyorum, o basın toplantısında bu konu hakkında söyleyeceği her lafın altına imzamı atarım, zira neler diyeceği de, klüp ve oyuncunun mağduriyetleri de ortada. Mikrofonlarımız Aziz Başkan'da....constantinachehttp://www.blogger.com/profile/08934102192444455368noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6783063207652816141.post-19017561745688093072011-02-16T05:49:00.007+02:002011-02-16T06:09:05.310+02:00Sadri Şener'e 2 Soru<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQ0AXxKCCsBktZMOYHECj4D2L7HbhrvOkkfxzmvDK4x0uTanY9dRmozII3R3vjXbrvsk1KCV0jB8Wy-AH5sxbFyRRcprILiAYf9ByV2kuQlXt9yeRVd3N4e8ipD1iMWe32Vsv8C-MTbYq8/s1600/sadri-sener-den-imali-kutlama-1148903.Jpeg"><img style="display: block; margin: 0px auto 10px; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 166px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQ0AXxKCCsBktZMOYHECj4D2L7HbhrvOkkfxzmvDK4x0uTanY9dRmozII3R3vjXbrvsk1KCV0jB8Wy-AH5sxbFyRRcprILiAYf9ByV2kuQlXt9yeRVd3N4e8ipD1iMWe32Vsv8C-MTbYq8/s320/sadri-sener-den-imali-kutlama-1148903.Jpeg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5574129597397998258" border="0" /></a>1 - Volkan Babacan'ın 2008-2009 Kupa Finali başta olmak üzere Fenerbahçe'de oynadığı maçları izlediniz mi? Daha açıkça, Volkan'ın Fenerbahçe'den neden gönderildiği hakkında bir fikriniz var mı?<br /><br />2 - Daha 2 hafta önce, Fenerbahçe-Kayserispor maçında Volkan Babacan'ın yediği 2 golün tıpatıp aynısını hatta aynı futbolculardan sizin kaleciniz Onur Kıvrak da yemişti, o maçtan sonra Onur'a da Volkan'a gösterdiğiniz tepkiyi gösterdiniz mi?constantinachehttp://www.blogger.com/profile/08934102192444455368noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6783063207652816141.post-62266638013993771942011-02-14T04:25:00.004+02:002011-02-14T04:44:19.533+02:00R9....<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjt7liTbWWywI4SihpLq_bx1CAg3QqvxoaLokH2OumFYrS8lwem8KWHKI-_RcZHXzRhT04xh9M91atNXFIyyHCwxY6QRk2cGyrFc-JgEeR9G-LgSoK0aj5fWNWIQbbdl64Z6YnzKBwJltOQ/s1600/Ronaldo-Luis-Nazario-Da-Lima-Liposuction.jpg"><img style="display: block; margin: 0px auto 10px; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 222px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjt7liTbWWywI4SihpLq_bx1CAg3QqvxoaLokH2OumFYrS8lwem8KWHKI-_RcZHXzRhT04xh9M91atNXFIyyHCwxY6QRk2cGyrFc-JgEeR9G-LgSoK0aj5fWNWIQbbdl64Z6YnzKBwJltOQ/s320/Ronaldo-Luis-Nazario-Da-Lima-Liposuction.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5573365917195036434" border="0" /></a> 90'ların 2. yarısı ile 2000'lerin ilk yarısı arasındaki zamanın tartışmasız 1 numarası, adına özel TV, PC oyunları çıkartılan, uğruna 9 numaralı formalar alınan, 98'de hakettiği Dünya Kupası'nı Zizou'ya kaptıran, 2 defa aynı dizinden sakatlanmasına rağmen ayağa kalkıp o kupayı 4 yıl sonra hem de gol kralı olarak kazanan, gittiği her ligde gol kralı olmayı başaran, Dünya Kupaları tarihinin toplamda gelmiş geçmiş en golcü futbolcusu olan, yıllar boyu o göbeğine rağmen nasıl öyle depar attığı anlaşılamayan, çoğu futbol oyununda isim hakları alınamadığı için "g. silva", "no.9" gibi kod adlarıyla anılan, 94 Milyon €'luk C. Ronaldo'nun bile "Çakma Ronaldo" diye anılmasına neden olan <span style="font-weight: bold;">efsane</span> bir topçu futbolu bıraktığını açıkladı.<br /><br /> Elveda g. silva, elveda R9, elveda il fenomeno, elveda "Hakikî Ronaldo"....constantinachehttp://www.blogger.com/profile/08934102192444455368noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6783063207652816141.post-23798967471902207962011-02-01T04:43:00.004+02:002011-02-01T05:25:44.200+02:00Tuncay'lı Wolfsburg!<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjKrykiAukO0QJDUkCAaX9z-3CP3ghQJMZPbFMz8u9GZCo1y4d87mqShBm_QQUW_qRM10NRV3aPr2Ute1i5-CcJsmD6_YWK9oLoFOwqLDDT6DSSPpnx-H_EsUvTs1e5Z1-AnmKnuUPdSJA/s1600/tuncay.jpg"><img style="display: block; margin: 0px auto 10px; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 240px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjKrykiAukO0QJDUkCAaX9z-3CP3ghQJMZPbFMz8u9GZCo1y4d87mqShBm_QQUW_qRM10NRV3aPr2Ute1i5-CcJsmD6_YWK9oLoFOwqLDDT6DSSPpnx-H_EsUvTs1e5Z1-AnmKnuUPdSJA/s320/tuncay.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5568546364747870338" border="0" /></a> Elbet birgün ayrılacaktı fakat böyle bitmemeliydi Tuncay'ın İngiltere rüyası. Anlaşılan o ki, Dzeko sayesinde transfer bütçesi arka arkaya imza şov yaptırmaya müsait hale gelen Wolfsburg'un teklifi, Stoke City'de formaya hasret kalmasından ötürü İngiltere'deki piyasasına göre daha cazip gelmiş Tuncay'a. Yeni takımında ise büyük ihtimalle Fenerbahçe'de çok aşina olduğu bir sistemde ve yine aşina olduğu mevkide oynayacak, bu da kendisi için çok büyük bir avantaj. Fenerbahçe'de iken kendisine tanınan saha içi serbestliği burada da alabilirse Almanya kariyeri İngiltere'dekinden çok daha farklı gelişebilir.<br /><br />Bu arada kendisi şöyle bir açıklama da yapmış: <span style="font-style: italic;">“Türkiye’ye dönmeyeceğimi her fırsatta dile getirdim zaten. Benim nasıl bir Fenerbahçeli olduğumu taraftarlar biliyorlar. Oynadığım dönemde de bunu her zaman göstermeye çalıştım. Profesyonel olarak değil, amatör olarak mücadele ettim. Çünkü yüreğimle oynamaya çalıştım. Dönmeyi düşünmedim, ama dönersem tabii ki Fenerbahçe’ye döneceğim”</span> Biz de biliyoruz senin Fenerbahçe'deki hırslı oyununu lakin Avrupa'dayken böyle büyük konuşup ta sonradan ezeli rakiplere giden futbolcuları da gördük. Onun için, bu tip büyük laflar etmeyi boşver, sonuçta bu senin ekmek paran, oynayabileceğin en fazla 7 senen var şunun şurasında, yarın öbürgün "gitmem" dediğin klüplerden biri cazip bir teklif yaparsa hiç düşünmeden gideceğini hepimiz biliyoruz, zira bu senin mesleğin.<br /><br />Yaş olmuş 29.... "Kesin Dönüş" vakti geldiğinde Aziz Başkan yüz vermezse ne yapacağını bir düşün sevgili Tuncay. Unutma ki İngiltere rüyan da bu yaştan sonra o çok istediğin "basamakları çıkabilme"yi gerçekleştiremeyeceğinden dolayı bitti. Yani Wolfsburg'da başarılı olamazsan bu yaştan sonra muhtemel dönüş adreslerin az çok belli. Tabi eski taraftarlarından alacağın tepkiler de, hele ki bu açıklamalardan sonra.<br /><br />Umarım o kesin dönüş günü hiç gelmez ve sen de kariyerinin sonuna kadar yurtdışında bizi başarıyla temsil eder, gurur kaynağımız olursun. Bol şanslar!constantinachehttp://www.blogger.com/profile/08934102192444455368noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6783063207652816141.post-53077899665073152392011-01-31T12:25:00.005+02:002011-01-31T12:50:00.395+02:00Her Fenerbahçeli'nin Rüyası<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8ny3fy5O4_Y2zdG9fUfkdVxn4KVhzetSruM7hOgMZxpY8QCjsCZjN92STA6K0ddzjN4ipDy7dXqPjChyphenhyphen-_BAnv_bss3e68JldtdrJQGJOqHKJM6Uaeimds77nKtD2i6nLbJPpYv1P75FP/s1600/4jpb2b.jpg"><img style="display: block; margin: 0px auto 10px; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 135px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8ny3fy5O4_Y2zdG9fUfkdVxn4KVhzetSruM7hOgMZxpY8QCjsCZjN92STA6K0ddzjN4ipDy7dXqPjChyphenhyphen-_BAnv_bss3e68JldtdrJQGJOqHKJM6Uaeimds77nKtD2i6nLbJPpYv1P75FP/s320/4jpb2b.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5568294194480503874" border="0" /></a> Bazı dakikalarda Bünyamin Gezer faktörüyle kabusa dönmüş olsa bile, rüya gibi bir akşam yaşandı dün gece Kadıköy'de Fenerbahçe taraftarları açısından. Şundan eminim ki, bu sabah ağzı kulaklarına varan birini görürseniz bu kişinin %99 Fenerbahçeli olduğuna kanaat getirebilirsiniz. Tabi bu "rüya gece"nin oluşmasında çeşitli faktörler vardı:<br /><br />Hiç kuşkusuz ilk faktör, futbolcuların uzun zamandır görülmemiş derecede hırslı, mücadeleci, ve bunların yanında da konsantrasyonu yüksek bir şekilde yani o hırsın (kartlar havada uçuşana kadar) sinire dönüşmemesini sağlayacak bir oyun oynamış olmalarıdır. Hem de tamamen <span style="font-weight: bold;">İSTİSNASIZ</span> takımın tamamı bunu başardı. Taraftarın göz bebeği (!) <span style="font-weight: bold;">Selçuk Şahin</span> bile (ki bence geçen sezonun 2. yarısından itibaren formu yükselişte olmasına rağmen) oyundan atılana kadar hayatının topunu oynadı diyebiliriz. Gördüğü kartlar ise rakibe pres yaparken geriyi boş bırakan Emre, M. Topuz, Gökhan'dan ötürü en azından Lugano'nun gördüğü karta göre daha affedilebilir düzeydeydi. Gerçi bu 4 isim bahsettiğimiz hırsın esas kaynağı olduğundan onlara tek laf edemeyiz, orası ayrı konu. :D<br /><br />Tribünlerde ise ÜNİFEB, CK, VAMOS BİEN gruplarının geri dönüşüyle birlikte eski günlere dönüş nihayet gerçekleşti. Taraftar resmen takım adına itici güç olurken rakip ve hakem üzerinde gereken baskıyı da çok iyi bir şekilde kurmayı başardı, galibiyetin ve rüya gibi geçen gecenin mimarlarından oldu.<br /><br />Ve Aykut Kocaman.... Çok şey dendi kendisi hakkında, lakin yukarıdaki fotoğraf sanırım herşeyi özetlemeye yetiyor. 2. golden sonraki "Alllaaaah" nidasıyla bağırışı uzun süredir kendisi üzerinde yapılan baskının bir dışa vurumuydu sanki. Arkandayız Kral, yeter ki bu takım hep bu azimle oynasın!<br /><br />Maçtan önce dediklerimin halen arkasındayım, böylesine güzel bir galibiyete rağmen Fenerbahçe adına moral dışında hiçbirşey değişmiş değil henüz. Zira önümüzde çok zor geçecek koca 3 hafta var. Ancak bu 3 maçta da bu azim görülürse şampiyonluk adına gerçekten birşeyler söylenebilir.<br /><br />Yine de en başta dediğim gibi, tüm Fenerbahçeliler için rüya gibi bir geceydi. Öyle ki, maçı izlediğim kahvede bir ara maçı bırakıp en son ne zaman böyle bir Fenerbahçe izlediğimizi tartışır olmuştuk, 2007-2008 sezonundaki Şampiyonlar Ligi maçlarında karar kıldık. :Dconstantinachehttp://www.blogger.com/profile/08934102192444455368noreply@blogger.com0