20 Şubat 2011 Pazar

Hatırla....İnönü Taktiği'ni!

14 Nisan 2002, lider Galatasaray'ın takipçisi olan 2 takım İnönü Stadı'nda karşılaşıyor. Öyle bir maç ki, kaybeden değil şampiyonluğa, Şampiyonlar Ligi biletine dahi veda edecek. Bu riski çok iyi gören Lorant, takımı olabildiğince kapalı oynatıp, ani ataklarla gol bulmaya çalışıyor. Başarılı da oluyor, zira maçı 0-2 kazanan Fenerbahçe'nin 2 golü de ani ve hızlı gelişen 2 atakla Serhat'ın ayağından geliyor. Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi elemelerini garantileyip şampiyonluk şansını da ileriki haftalara taşırken derbiden önce kupayı da Kocaelispor'a kaptıran Beşiktaş lige havlu atıyordu.

25 Nisan 2004, bazı açılardan tam da bugünkü derbiyi andıran bir maç oynanmıştı bu tarihte. Zira, bir tarafta sezona güçlü kadrosu ve büyük umutlarıyla iyi bir şekilde başlayan fakat ilerleyen haftalarda ardı ardına puanlar kaybeden Beşiktaş, diğer tarafta ise yeni bir kadro ve yeni bir hoca ile soru işaretleriyle dolu bir sezona kötü bir şekilde başlayan fakat ilerleyen haftalarda arka arkaya galibiyetlerle yarışta öne geçen Fenerbahçe vardı. Hatta aslında hatırlayanlar iyi bilir, Fenerbahçe bu maçtan önceki 2 maçta sadece 1 puan alabilmişti ve Beşiktaş'ın ümitlerini arttırmıştı. Tabi puan sıralamasında 2 takımın arasında bir Trabzonspor gerçeği vardı ve Fenerbahçe'nin sadece 2 puan arkasındaydı. Yani Fenerbahçe'nin olası bir mağlubiyeti halinde şampiyonluğun kaçması neredeyse kesindi. Bu riski çok iyi gören Daum, takımı olabildiğince kapalı oynatıp, ani ataklarla gol bulmaya çalıştı. Ve tıpkı Lorant gibi, o da başarılı oldu. Van Hooijdonk ve Nobre'yi resmen BJK savunmasının önüne yem gibi bırakıp özellikle Pierre'i orta sahaya kadar çeken Daum; sağdan Serhat, soldan Tuncay gibi 2 süratli oyuncusu (yani bu maç için esas silahları) ile ani ve gerçekten hızlı gelişen ataklarla Beşiktaş'ın işini bitiriyordu. Maçtan sonra ise BJK'da yönetim olağanüstü kongreye giderken Fenerbahçe de 3. yıldıza doğru koşuyordu.

18 Eylül 2005, aslında Fenerbahçe'nin kapalı oynayarak skorun üstüne yatmasını gerektirecek bir durum yoktu maçtan önce. Zira hafta içi Milan'a deplasmanda iyi direnmesine rağmen son dakikalarda yenilen ve ligde de form tutmaya başlayan bir Fenerbahçe vardı, diğer tarafta ise henüz sezon başı olmasına rağmen bekleneni veremeyen bir Beşiktaş. Yine de "bay dahi" Daum, (özellikle 2. yarı boyunca) takımı olabildiğince kapalı oynatıp, ani ataklarla gol bulmaya çalıştı. Ve 2 gol de ani-bireysel ataklarla geldi. İlk golde Anelka'nın müthiş deparı öldürücü vuruşuyla son bulurken 2. golde ise 90+1'de müthiş bir gol atmış olan BJK'li futbolcuların golün sevinciyle Tuncay'ın ne kadar çılgın bir adam olduğu unutmaları sonucunda 90+3'te gitti denilen maç geri geliyordu. Bu maçta da defansta iyi kapanıp bireysel ani hücumlarla gol bulmayı deneyen Fenerbahçe, yine başarılı oldu.

5 Mayıs 2007, Fenerbahçe daha 1 hafta önce kupada kavgalı ve bol hakem tartışmalı maçta kendi sahasında Beşiktaş'a elenmiş, üstüne üstlük hemen sonrasında yine kendi sahasında 2-0 öne geçtiği maçta Denizli ile 2-2 berabere kalmıştı. Tüm bunların üzerine bu maçı da kaybederse şampiyonluğu da Beşiktaş'a kaptıracaktı. Bütün bu riskleri çok iyi gören Zico, takımı olabildiğince kapalı oynatıp, ani ataklarla gol bulmaya çalıştı. Ve tam da istediğine daha maçın başında ulaştı. Tuncay'ın "hayatının pası"nı attığı Kezman, istediği zaman nasıl son vuruş yapacağının adeta dersini vererek Runje'nin üzerinden aşırtma bir vuruşla maçın tek golünü attı. Bu golden sonra, özellikle 2. yarıda maç Fenerbahçe'nin yarısahasını geçtim resmen ceza sahasında geçti bazı bazı. Lakin gerek o dönemki Beşiktaş'ın gol bulma sorunu, gerek Fenerbahçe'nin çok iyi kapanması bir kez daha aynı taktikle galibiyeti getirdi Fenerbahçe'ye, sonrasında da şampiyonluğu tabi.

29 Mart 2008, belki de bütün bu galibiyetlerin tek istisnasıydı bu maç. Tarihi boyunca en büyük Avrupa başarısını yaşamakta olan, hatta maçtan birkaç gün sonra Kadıköy'de Chelsea'yi yenecek olan yani "istim üstünde" giden Fenerbahçe, o sezon lig maçlarına aynı önemi verememesine rağmen bu maçta da tıpkı Avrupa'daki oyununu oynayınca galibiyet kaçınılmaz oldu. Galibiyetin bir diğer sebebi de, Fenerbahçe ne kadar iyi olursa olsun, Ertuğrul Sağlam yönetimindeki Beşiktaş'ın da önemli ölçüde taktik yanlışlar yaptığıydı. Yine de maça dönüp baktığımızda özellikle 0-1'den sonra etkili BJK ataklarını görüyoruz ve Fenerbahçe'nin 2. golünün de bir "İnönü klasiği" olarak ani atak ile geldiğini hatırlayabiliyoruz. Unutmadan, BJK defansı Alex'in 2 golünde de resmen uyuyakalmıştı.

3 Mayıs 2009, bu kez çok farklı bir senaryo: Bir tarafta olaylı GS derbisi ile sadece şampiyonluk umutlarını değil, önemli oyuncularını ve daha önemlisi de moralini kaybeden son 2 maçında da yenilen ve bütün sezonu hayal kırıklığı olarak geçiren yani kaybedecek birşeyi kalmamış bir Fenerbahçe varken diğer tarafta ise 6 yıl sonra şampiyonluğa ilk kez bu kadar yaklaşan ve kazanması halinde lider olacak olan bir Beşiktaş vardı. Bunların yanında, Fenerbahçe'nin savunmasında da problem büyüktü: Edu sakat, Lugano ve Önder ise cezalı oldukları için meydan Yasin ile Can'a kalıyordu, lakin görev yaptığı kısa sürede Can Arat'ın potansiyelini(!) çok iyi anladığını düşündüğüm Aragones, tüm riskleri göze alıp 1,74'lük Gökhan Gönül'ü stopere, Yasin'in yanına çekiyordu. Bu 2 ismin olası hatalarını minimuma indirmek için ise seleflerinden gelen mirası, İnönü Taktiği'ni uygulayarak takımı olabildiğince kapalı oynatıp, ani ataklarla gol bulmaya çalıştı. Ve başarılı da oldu. Zira ilk gol, artık Fenerbahçe'nin İnönü klasiği haline gelmiş "ani gelişen" gollerdendi, bir yandan Semih'e pas atıp bir yandan da hızlı koşuya geçen Güiza, topun ceza yayında boşta kalması üzerine 2 yıl önceki Kezman'ın golüne benzer (hatta daha da zor) bir gol atarak takımını 0-1 öne geçirirken 1 sezondur kendisiyle dalga geçen tüm futbolseverlerin de ağzını açıkta bırakıyordu. 2. gol ise 2. yarıda rakip sahada ender bulunduğumuz anlardan birinde gelmişti. Yediğimiz golde ise Aragones'in kapalı defans oynatmasındaki amaç belli oluyordu, zira Yasin ile Gökhan önlerindeki alan boşaldığı anda doğal olarak etkisiz hale gelmişlerdi ve Holosko'nun golü gelmişti.

Yukarıdaki maçlar, Fenerbahçe'nin son 10 sezondaki İnönü galibiyetleridir. Ve 1'i hariç tamamı takımı olabildiğince kapalı oynatıp, ani ataklarla gol bulma taktiğiyle kazanılmıştır. Bu maçta da bu taktiğin uygulanması şarttır, zira gerek Beşiktaş'ın galibiyet için deli gibi saldırıp arkasında boş alan bırakma ihtimali (ve potansiyeli) gerek Fenerbahçe'nin elindeki kontratağa uygun yapıdaki oyuncular (Niang, Dia, Mehmet Topuz, Gökhan Gönül) oyunun bu şekilde gelişmesi gerektiğini ve Aykut Kocaman'ın büyük bir sürpriz yapmaması halinde de böyle gelişeceğini göstermektedir.

Normal şartlarda maçın favorisi formda ve rakibine oranla daha sorunsuz olmasından dolayı Fenerbahçe'dir. Lakin Beşiktaş'ın elinde ne zaman ne yapacağı belli olmayan, 1 arapasla herşeyi değiştirebilecek bir Guti, uzaktan 1 şutla bütün hesapları şaşırtabilecek bir Quaresma varken net favoriyiz demek o kadar da kolay değil. Bu oyunculara gerekirse özel tedbirler almak gerekir, umarım alınmıştır da. Ayrıca sadece yukarıdaki maçlarda değil, BJK'nın kazandığı maçlar da dahil olmak üzere "İnönü'de ilk golü atan kazanır" diye bir kural var gibi. Ve sanırım yine o kural işleyeceğe benziyor. Fakat tersinden bakarsak, kuralı bozup geriden gelerek kazanabilecek takım da Fenerbahçe olabilirmiş gibi görünüyor, zira BJK ilk yarıda 1 gol yerse toparlanması daha zor olur.

Son olarak, kavga ve gürültüsüz, hakem tartışmalarının ve kırmızı kartların olmadığı bir maç olsun, dostluk kazansın. :)

1 yorum:

  1. Senin gibi düşünüyorum ben de, ilk golü bulan kazanır diyorum. Bu maçta Fenerbahçe'nin en büyük hatası Beşiktaş'ı küçümsemek olur ki, dediğin gibi Beşiktaş'ta bir pozisyonda maçı koparıp alabilecek Simao, Guti, Quaresma gibi adamlar var. Fenerbahçe'de ise sanırım Alex, Niang ve oynarsa hızıyla bizi dağıtabilecek olan Dia var sürpriz yapabilecek. Tek tahminim, Beşiktaş'ın erken gol bulması durumunda maçı koparıp götüreceği, ilk yarıyı Fenerbahçe kalesi önünde oynayıp erkenden işi bitirmeye çalışacağı. Zira Beşiktaş ikinci yarılarda bariz biçimde performans düşüklüğü yaşıyor bu sezon 1-2 maç hariç. Geçen sezon tam tersiydi, ilk yarıda gol atamazdık hiç.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...