30 Mart 2010 Salı

İyi Oyununu Golle Süsleyen Selçuk :)

Derbiyi alacağımızı G.Antep maçından önce yazmıştım. O yüzden maç hakkında fazla konuşmaya gerek duymuyorum. Ve yazımda bahsettiğim gibi Kayseri ve Beşiktaş maçlarını da kazanacağımızı bir kez daha tekrarlıyorum.

Derbiye dair konuşulacak pek az şey var ve bunların başında da Selçuk geliyor. Lakin Selçuk'tan önce, Selçuk'un öne çıkmasını sağlayan faktörlerleri de gözönüne almak lazım:

- Herşeyden önce Emre, Deniz ve Cristian aynı anda sakat olduklarından oynayamadılar ve nihayet Selçuk'a şans doğdu.

- Mehmet Topuz (ilk yarıda gördüğü kartın etkisiyle de) geldiğinden beri sürdürdüğü etkisiz oyununa devam etti. Kim ne derse desin, Topuz'un yapması gereken her şeyi (pas alıp vermek, takımı hücuma çıkarmak, Güiza'ya ara pas atmak, uzaktan şut çekmek vb) Selçuk Şahin yaptı. %100 Futbol'da bile Güiza'ya attığı yaklaşık 15-20 metrelik arapasa Rıdvan-Güntekin ikilisi inanamadılar, "Vederson mu O, Özer mi yoksa, yok yok Özer diğer tarafta" gibilerinden diyaloglar kurdular.

- Defansif anlamda gerçekten mükemmele yakın oynadı. Sürekli stoperlere yardıma geldi, kendi bölgesinde de erken ve temiz müdahalelerle rakibin ataklarını kesti. Tek hatası son dakikalarda Keita'nın şutundan önce hamle yapmayarak rakibinin önünü boş bırakmasıydı, onda da Volkan artistik bir hareketle başarılı oldu. GS ataklarını izlerseniz her pozisyonda Selçuk'u görürsünüz.

- Rakip ortasahası gerçekten etkisizdi. Açıkçası kağıt üzerinde Topal-Sarp-Elano 3'lüsünün sakat Selçuk-formsuz Mehmet-ve yine formsuz (hatta pres altında silikleşen) Alex'i sahadan silmesi gerekirdi. Fakat, iş pratiğe öyle dökülmedi işte. Güya pres altındaki Alex bile bazen o kadar rahat hareket etti ki, gözlerime inanamadım. Hele hele ne kadar kötü oynasa da Topal'ın yerine Arda'nın girmesiyle rakibin ortasahası iyice çöktü. Tam o anlarda sırasıyla Özer-Alex-Güiza'nın yerinde Deivid-Semih-Gökhan Ünal olsa skor belki çok daha farklı olurdu. İlk ikisi neyse de, Gökhan'ın daha erken oyuna girmesi lazımdı.

- Bilemiyorum olabilir mi ama Selçuk, Hiddink'in tribünde olduğunu duyduysa Milli Takım için "yeni bir şans" diyerekten gaza gelmiş olabilir. :)

- Ve tabi ki en önemli etken: Derbi havası! Selçuk gerçekten bu tür maçları seviyor. Ve haftalarca oynamasa, darbeye bağlı sakatlığı olsa bile elinden geldiğince mücadele ediyor.

Hiçkimsenin bu maçta "Selçuk kötü oynadı" demeye hakkı yoktur! Hele hele yanındaki etkisiz eleman Mehmet Topuz'u görmezden gelerek Selçuk'a kötü demeye hiç hakkı yoktur. İnanın ki, kritik kurtarışıyla Volkan'ın ve defans 4'lüsünün 4'ünün de mükemmel kademe anlayışlarının haricinde maçın adamı Selçuk'tur. Bu durumun, gol atmasıyla da alakası yoktur.

Defans dedim de, hakikaten geri 4'lü defansif açıdan tamamen kusursuzdu. Tabi defansın ortasında adeta bir pırlanta gibi parlayan Lugano'nun etkisi, liderliği, kademe anlayışı da tartışılmaz. André Santos'a da dikkat edin: Ligin sonuna doğru performansı gittikçe yükselecek bu adamın. Tıpkı 2006 Dünya Kupası'na çağrılmak için yırtınan Alex misali.... E isterse oynamasın! :)

Özer sakatlıktan dolayı etkisiz kalsa da 11,6 km koşması bile takdir edilmeye yeter. Vederson ise daha iyi orta açmalı artık. Bu tip defansa kapanılan maçlarda kanat hücumları çok önemli fakat Vederson'un zımba ortaları sayesinde pek sonuç elde edilemiyor. Alex etkili olmasa da deyim yerindeyse "varlığı yetti"! O'nu kontrol altında tutmaya uğraşan Sarp-Topal 2'lisi hücuma destek veremeyince GS atakları da 1 kişi eksik kaldı hep.

Güiza çok yalnız kaldı ama yine de pozisyonlara girdi. Fakat bence Gökhan Ünal oynasa daha çok verim alınırdı.

Galatasaray maçın ilk 5 dakikasında gol bulsaydı farka bile gidebilirdi. Taktikleri de bunu gösteriyordu. İlk dakikadaki ataklarını şansın da yardımıyla savuşturmamız, Daum'un senaryosunu devreye soktu ve tüm maç o senaryoya uygun bir şekilde devam etti. 0-1'den sonra hangi mantıkla uzun boylu adamla dolu FB ceza sahasına top şişirmeye çalıştığını anlamadığım gergin Galatasaray, haliyle hiçbirşey elde edemeden maçı bitirdi.

Hakemlerin hatalarını yazmama gerek var mı?

25 Mart 2010 Perşembe

Bu Sene Yırta Yırta Şampiyon Fener!

Her ne kadar son alınan haberlere göre Emre'nin adalesinde yırtık olmasa da, artık bu tip adale sakatlanmaları gelenek haline geldi takımda. Uğur, Lugano, Mehmet, Deniz ve Emre. Sadece bunlar değil, ayağındaki platin ile 2 kişilik grup kurup kaset çıkartacak kadar bütünleşen Özer, kökten tedavi yerine geçici çözümlerle ayakta tutulan bursitli Güiza da var. Bu 2 adamın şu an oynamaları futbol hayatını geçtim, normal hayatları için bile sakıncalı. Yarın öbürgün sakat kalırlarsa ne olacak? Açıklamalarından anladığımız kadarıyla Daum da adale sorununa çare arıyor. Fakat kadronun zaten yeterince geniş olmadığı(veya gençlerin yeterince hatta hiç oynatılmadığı) bir ortamda bu tip uzun vadeli sakatlıklar takımın işini iyice zora sokar. Umarım bir daha böyle sakatlıklar olmaz. Hiç olmasın isterim tabi de, en azından sezon sonuna kadar sağlam kalsın kadro. Ha, olur da tüm bunlara rağmen şampiyon olursak, sezon başından beri söylenen malum tezahüratı başlıktaki gibi söyleriz artık!

Maçın en önemli hareketi maç başlamadan önce tribünlerden geldi. 2000'li yıllarda "Türk sporunda efendilik örneği" bayrağını Süleyman Seba'dan devralan, kendi camiamda hep bu tip bir başkan görmek istediğim fakat göremediğim, büyük ihtimalle de göremeyeceğim birisi, her ne kadar rakibimiz olsalar da camiası için varını yoğunu ortaya koyan bir başkan, şu anki 3 büyük klübün de örnek alması gereken bir kişilik olan Özhan Canaydın'ı kaybettiğimizde bazıları yine tribün ateşini harlamaya çalışarak "FB gol atınca GS tribünleri de Özhan Başkan gibi alkışlasın" diye bir laf attı ortaya. Fakat yapılacak en güzel alkışlı organizasyonu dün akşam yaptı Fenerbahçe tribünleri. Belki maçı anlatan spiker "100 yılın olayı" diyerek abartmış olabilir lakin ezeli rekabette önemli bir gelişmedir bence bu. Aynı gelişmeyi pazar akşamı karşı taraftan da bekliyoruz.

Maçta anlatılmaya değer ne var diye bakacak olursak, .... pek de birşey bulamayız esasında :) Şaka bir yana, her 2 takım da özellikle 2-0'dan sonra oyundan koptu. Belki de biz ekran başındaki futbolseverler koptuk, bilemeyeceğim artık. Fakat yine Fenerbahçe'nin bir kupa maçı zevksiz, futbol adına pek birşey vermeden bitti. Tabi Fenerbahçe kadar Manisaspor'un da haftasonunda çok önemli bir maçı var. Onlar adına da kritik haftalar başladı.

Deivid'in de ilk resmi golünü attığı maç oldu aynı zamanda. Bence yavaş yavaş form tutuyor. En azından biraz daha diriydi bu maçta. Bilmiyorum Daum oynatır mı, ama oynarsa umarım pazar akşamı da ligdeki ilk golünü atar bizim yengeç :)

Buradan kaleci Orkun'a da bir tavsiye: Golü yedikten sonra suçu takım arkadaşlarına atacağına idmanlarda azcık ters ayağınla da topa vurmayı öğren. Gerçi senin bir suçun yok. Top ters ayağına geldi diye dönüp dolaşıp geri pas veren orta saha oyuncularının olduğu bir ülkede yaşıyoruz.(bilin bakalım kim?!)

21 Mart 2010 Pazar

"Kaldı mı Dohuz!" :)

Daha dün gece bu maçla birlikte 12 puan alacağımızı yazdığımda baya bir tepki toplamıştım. Fenerbahçeli'sinden rakip taraftarlara kadar mesaj atan herkes "çok uçtuğumu" düşünüyordu. Ben ise Daum'un yukarıdaki hali gibi sırıtarak izliyorum olanları. Ve diyorum şimdi: "Elde var üüüüç!" Ve ekliyorum: Galatasaray, Kayserispor ve Beşiktaş maçlarını da kazanacağız!

Daha dün büyük konuştuğumu düşünenler bu akşam derbinin havasına giriverdiler hemen! Arada küfürlü yorum yazanlar da oldu, malesef üzülerek söylüyorum ki bu tür yorumları yayımlamıyorum, hakaret ve küfür haricindeki her türlü yoruma ve eleştiriye de açığız.

Neyse, maça dönelim. Alex'ten başlamak istiyorum, ama başlayacak bir konu bulamıyorum. Çok etkisizdi, silikti, fiziği de tekniği de seviyesinin çok altındaydı. Umarım derbiye kadar toparlanır, yoksa o baskılı ortamda takımın işi daha da zora girer.

Emre'nin kart yiyeceği belliydi. Nereden mi? 1 haftadır sayın Hıncal Uluç bas bas bağırıyor "Emre'nin kırmızı kart görmesi gerekir" diye. Sarı ile kurtulduğuna şükretmeli. Anlayan anladı.

Defansı uzun süre sonra ilk kez bu kadar etkili gördüm. Bilica için "Kadıköy'e bile girmemeli" diyenlere de selam olsun. Sıfır hatayla oynadı adam. Yalnız Santos çok gereksiz çalım hareketlerine kalkışıyor. Hem takım hızlı çıkamıyor, hem de topu kaybetme riski oluşuyor.

Ortasahada isteyen fakat işlemeyen kanatları gördük. Hadi Mehmet'e alıştık neyse de, Özer'e yazık oluyor. Şu anda ameliyat olması gerekirken ayağındaki platinlerle belki de acı çekerek oynuyor. Kim bu kararı aldıysa resmen Özer'in kariyeriyle kumar oynadı. Top kaptırdığında küfür edenler bunu hatırlasın.

Bir not ta Selçuk'a. Abi sen ne biçim oynadın öyle ya?! Şaka maka, belki yapması gerekeni, görevini nihayet yapmış olsa da, defansif anlamda bu akşam mükemmel iş çıkardı. Hem pas hatası yapmadı hem de çok kritik topları kesti. Belki zamanında 2 defa fıtık olmasaydı sonraki yıllarda da bizi fıtık etmeden hep böyle iyi oynardı ya....neyse artık.

Biliyorum "ee o kadar adamdan bahsettin, hani maçın adamı" diyeceksiniz. O'nu sona sakladım :) Güiza, sırf gol attı diye değil, paslarıyla, isteğiyle, presiyle maçın adamı olmayı haketti. Ama golü de ayrı bir güzeldi yani, kabul etsin herkes.

"Kolay goller girmiyor. Zor golleri kolaya çeviriyorum. Bunun nedenini tam olarak ben de bilmiyorum." demiş Güiza, boşver sen zorları atmaya devam et. :)

Not: Fenerbahçe, Güiza'nın geldiğinden beri gol attığı 17 lig maçının 15'ini kazanıp 2'sini kaybetmiş. Yani okçu attı mı tutturuyor.

20 Mart 2010 Cumartesi

12 Puanlık Maç....Hazır mısınız?!

Başlığa takılacak arkadaşlara şimdiden söyleyeyim, bu hafta rakiplerin oynayacağı maçlardaki muhtemel puan kayıpları için yazmadım onu. Böyle yazmamın sebebi ise bu maç ve sonraki -Ankaraspor maçı hariç- 4 maç:

- Gaziantepspor

- Galatasaray (D)

- Kayserispor

- Ankaraspor (Bay)

- Beşiktaş

Uzun bir aradan sonra neredeyse tam kadroyla, kendi sahamızda bir maç oynayacağız. Beşiktaş'ın puan kaybıyla başlayan bu haftada Galatasaray, zorlu Trabzon deplasmanına çıkacak ve Bursaspor da özellikle 2. yarının başından beri puan sıralamasında daha üstlerde olan Sivas, Manisa, Ankaragücü gibi takımlardan kat kat daha iyi top oynayan Denizlispor ile oynayacak. Her ne kadar rakibi hedefsiz olduğundan kağıt üzerinde Fenerbahçe'nin işi kolaymış gibi görünse de 2008 yazından beri 2 klüp yönetimi arasında yaşanan gerginlikler (başta İbrahim Kızıl faktörü) rakibin bize karşı bilenmesini sağlayacaktır.

Gelelim 12 puana: Bu maçı kazanan bir Fenerbahçe'yi düşünün. Galibiyetin özgüveniyle haftaya Ali Sami Yen'e nasıl emin adımlarla çıkacağını düşünün. Daum'un sezon başından beri oynattığı skoru koruyan kontrollü futbolun Türkiye'de tek işleyeceği yerin Ali Sami Yen olduğunu düşünün. İlk maçtaki gibi arkayı boş bırakmadığımızda Keita, Arda ve daha nicesinin etkisiz kalacağını, Lugano ile Bilica'nın ne kadar serseri mayın da olsalar birlikte oynadığı maçlarda gol yemediğimizi düşünün. Aklım bu haftadan çok haftaya oynanacak derbiye takılmış gibi görünebilir, ama tam tersi. O maç çantada keklik, yeter ki bu maçı kazanalım! (elde var 3+3=6)

Gidelim bir sonraki haftaya: Son 2 maçını kazanan Fenerbahçe, derbi galibiyetinin de vereceği gazla kendi sahasında Kayseri'yi dağıtmaz mı? Bunca yıllık Fenerbahçeli'yim, daha bir kez bile takımın gaza gelip te kaybettiği bir maçını görmedim. Derler ya, "çubuklu formayı çıkarın sahaya, o bile kazanır" aynen öyle işte! (kaldı mı dohuz!)

Bir sonraki hafta bay geçeceğimizden 3 puan cepte, sonraki hafta ise 1 hafta dinlenmiş şekilde kendi sahamızda Beşiktaş ile kapışacağız. Daha önce de belirttiğim gibi son 10 yılda ligin son 5 haftasında oynanan tüm FB-BJK maçlarını kazanmışız. (2001/02-2003/04-2006/07-2008/09) Her ne kadar bu maçların hepsi de İnönü'de oynanmış olsa da (Mustafa Denizli'ye özenerek kehanette bulunuyorum:) o haftaya kadar(veya o hafta) Beşiktaş yarıştan kopacak, Fenerbahçe de kendi sahasında bu maçı a-la-cak! (etti sana 12!)

Sonraki maçlarda ise muhtemel puan kayıpları Kasımpaşa ve Ankaragücü maçları olarak gözüküyor. Ha, bu takımın olası şampiyonluğunda izleyeceği yoldur. Bana sorarsanız, içimden bir ses taa 8 maçlık seri zamanlarında bile bu sezon şampiyon olamayacağımızı söylüyordu. Oynanan futbolla da bir alakası yok, dedim ya içimden gelen bir ses sadece. Umarım yanılmış olurum.

Son olarak, Fenerbahçe daha önceden de bu tip seri çıkışlar yakaladı sonlara doğru. Bardağın dolu tarafından bakarsak ligde çoğu maçı üst biten 2 takım Antalya ve Gençlerbirliği'nden 1 gol bile yemedik. Bu da Lugano-Bilica ikilisinin geri dönmesiyle ilk yarıdaki havaya yavaş yavaş döndüğümüzün işareti. Keza bu maçta da en fazla 3 gol olur gibi. Her ne kadar haftalardır çile çeksek de, takımda bir umut ışığı göremesek de, daha liderken bile medyanın gazıyla "ŞAMPİYONLUK GİTTİ" desek de, bir kez daha, belki de son kez, son takatimizle şu takıma inanalım, iyice bir destekleyelim, itici güç olalım tekrardan. Maçı tribünde izleyecek arkadaşlara da seslenmekten öte, yalvarıyorum: Avazınız çıktığı kadar bağırın, kendi kalesine gol de atsa (en azından bu maçlık) hiçbir futbolcumuzu ıslıklamayın, hakemle uğraşıp takımın da dikkatini dağıtmayın. Unutmayın ki bu takım 9 kişi kaldığı maçı bile kazanmasını bildi Kadıköy'de. Tribünde, tribüne gidemeyenler de dualarıyla destek olsun takıma, çünkü eğer destek olursak kazanırız bu maçı ve eğer kazanırsak bu maçı sonraki maçları da kazanacağız!

Ben buna inanıyorum, ya siz....HAZIR MISINIZ?!

9 Mart 2010 Salı

Haftanın Fotoğrafı!

Sanırım bütün spor gazeteleri Fenerbahçe - Antalyaspor maçının manşetinde aynı fotoğrafı kullanmış. Ayrıca şu "SANDOZ" benzetmesinin de azalarak bitmesini dilerken medyamızın da biraz daha yaratıcı olmalarını diliyor ve kendilerini haftanın rüküşü ilan ediyoruz :)

İşte o fotoğraflar:Fotogol'de de aynı fotoğraf vardı lakin bulamadığımdan dolayı yayımlayamadım. Hadi bunlar spor gazeteleri, peki günlük normal gazetelerin 1. sayfa haber fotoğraflarına ne demeli?

8 Mart 2010 Pazartesi

"Fener Ligden Koptu!"

Başlığa takılabilecek arkadaşlar için söyleyeyim, hayır 1 hafta öncesinde kalmadım. Lakin daha 2 gün öncesine kadar hemen herkes aynen böyle diyordu, hem de liderle Fenerbahçe'nin arasında 5 puan olmasına rağmen. Beşiktaş'ın, hatta Trabzonspor'un bile şampiyonluk ihtimallerinin konuşulduğu bir ortamda daha önde olan Fenerbahçe'nin 10 maç varken 5 puan geride kaldı diye "ligden koptuğunu" iddia etmek "BEN FUTBOLDAN ANLAMIYORUM" demektir kısaca.

Bunu diyenlere Aziz Pierre Van HOOIJDONK ne güzel isim bulmuştu: "QUALITY TURKISH MEDIA"

Ha, şimdi ne mi olur? Fenerbahçe açısından bakarsak: 3G'yi (Gençlerbirliği, Gaziantepspor, Galatasaray) yendiği takdirde %90 şampiyon olur. Bu iddiamı Daum'un geçmiş yıllardaki Fenerbahçe performansı da destekliyor. 2003-2006 arası döneme baktığımızda genellikle ikinci yarının ortalarına kadar bocalardı, lakin ligin sonlarında vites arttırıp zor maçlarda da önemli galibiyetler alırdı. Bu noktada bu 3 sezonun son 5 haftasında hep 3 galibiyet aldığı, son maçlarda da hiç kazanamadığı görülüyor. İlk 2 sezon son haftaya şampiyonluk garantilenerek girildiğinden o 2 maçı konuşmak çok da önemli değil. Son sezonun son maçı olan Denizli maçı ise Daum'un taktik fiyaskosu, yönetimin erkenden kutlamaya girişerek takıma rehavet vermesi ve hakemin yaptıklarının bir karışımı, yani apayrı bir konu. Bu sezonun son 5 maçına bakacak olursak:

30. Hafta: Beşiktaş

31. Hafta: Kasımpaşaspor(D)

32. Hafta: Eskişehirspor

33. Hafta: MKE Ankaragücü(D)

34. Hafta: Trabzonspor

Artılar:

- FB ile BJK'nin, son 10 yılda ligin son 5 haftasında oynadıkları maçlarda Fenerbahçe'nin bariz üstünlüğü görülüyor. 2001-2002, 2003-2004, 2006-2007 ve 2008-2009'daki maçların tümünü Fenerbahçe kazandı. Buna sebep olarak Fenerbahçe'nin ligin sonlarında daha sakin olmayı başarmasıyla da açıklayabiliriz.

- Eskişehirspor kendi sahasında ne kadar iyise, deplasmanda da o kadar kötü. 32. Haftaya kadar iyice hedefsiz kalacak olmalarını da dikkate alırsak Fenerbahçe daha da şanslı gözüküyor. Aynı "hedefsizlik" mevzusu Kasımpaşaspor için de geçerli. (Lig sonuna kadar 2-0'dan maç vermeye devam etmezlerse tabi!)

- Her ne kadar Daum'un "son hafta sendromu"na denk gelse de Trabzon karşısında Daum'lu Fenerbahçe'nin bariz üstünlüğü var: 7 maçta 6 galibiyet 1 beraberlik.

Dezavantajlar:

- Beşiktaş, yarışta kalsa da kalmasa da Fenerbahçe'yi yenmek isteyecektir. Sonuçta derbi bu, 3 ihtimale de açık.

- Kasımpaşaspor ligde kalmayı garantilese bile Fenerbahçe karşısında etkili oynayacaktır. GS maçındaki gibi arkada boş alan bırakırsa yenilirler, yoksa Fener'in işi zor.

- Eskişehir her ne kadar deplasmanda kötü oynasa da Kadıköy'de kazanabilmek için çıkacak. (Diğer takımlar için de geçerli tabi)

- Ankaragücü belki de bu rakiplerin en ters olanı. Beraberlik muhtemel. Fakat Fenerbahçe 33. haftaya şampiyonluk yarışında iddialı bir şekilde girerse o gazla maçı kazanır.

- Trabzon da Beşiktaş gibi Kadıköy'de maç kazanarak Fenerbahçe'ye darbe vurmak isteyecektir.

Tahminimce, bu 5 maçın yine en az 3'ünü kazanacak Fenerbahçe. Lakin bu maçlardan önce, yukarıda bahsettiğim 3G ve hemen sonrasındaki Kayseri maçlarını kazanmalı. Gerçi Ali Sami Yen'de alınacak bir galibiyet ile 1 hafta sonra Kadıköy'deki Kayseri maçı da kazanılabilir. 2 maç serisinin tam ortasında Ankaraspor maçının denk gelmesi de esas "fikstür avantajı"dır bence.

Son olarak, bunların hepsi yazıda kalır, şampiyon olacak takım çıkar sahaya takır takır oynar topunu, kazanır maçını. Gerekirse sadece rakibi değil, hakemi de yener. Bu açıdan yönetimin 2 haftadır hakemleri bahane göstermesi, şampiyonluğa giden bir büyük takımdan çok aciz bir camia emaresidir.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...