19 Ocak 2012 Perşembe

Geleydi İyidi....

Mayıs 2006'da gittiğinden beridir "Bir gün geri döner mi acaba?" diye bekliyordum. Beşiktaş'a giderken de biliyordum başarılı olamayacağını, Beşiktaş'tayken herkes te gördü bunu. Çünkü taş yerinde ağırdı, onun da yeri burasıydı. Şimdi yalan yok, Niang hariç ondan sonra gelen hiçbir santrfor onun yerini dolduramadı. Bu kadar ortalama yeteneğine rağmen takımla bu kadar ahengi olan birini hem de ezeli rakibe bırakmak, başlı başına saçmalıktı. Nitekim, Beşiktaş'ta başarılı olamayıp, Mersin'e geçti. Orada ise istediği ortamı bulduğu anda aslında hafiften ilerlemiş yaşına rağmen halen daha Türkiye'de iş yapabileceğini gösterdi.

Tam da bu anda bir haber çıktı: "Nobre geri dönüyor" diye. İnanın, 3 Temmuz'dan beridir aldığım en güzel 2 haberden biri oldu bu. (Diğeri de Emre'nin kadro dışı bırakılmasıydı, sağolsunlar onu da kursağımda bıraktılar!) Eski günler geldi birden aklıma, kimsenin bilmediği tanımadığı biriydi ilk geldiğinde. Kimsenin de beklentisi yoktu o yüzden. O ise gelir gelmez takımı o sıralar tek başına sırtlamakla meşgul van Hooijdonk'a destek, takıma da aranan kan oldu. Kaldığı 2,5 sezonda 2 şampiyonluk ve 1 son dakika 2.liğinde en büyük paya sahip 3 futbolcudan biriydi, inkar eden çarpılır!

Neyse, "acaba" dedim, "olur mu?" dedim. Sonra duydum ki Semih yüzünden olmamış transfer. Başkasını verseydiniz be abi, üstüne fazladan para verseydiniz, Sow'a o kadar para sayıp bir yandan her maç "acaba elimizde patlar mı?" diyip bir yandan da kaprislerini çekeceğimize alaydınız ya bizim oğlanı, "lorke"yi, MARCIO Nobre'yi.... Zaten ne olacağımız belli değil, Avrupa falan da düşünecek halde değiliz. Sadece şu Bienvenu ve Semih'in rezil performanslarına daha fazla katlanmamak için, biraz da eski dostla hasret gidermek ve O'nu tekrar çubuklu giydiği halde "lorke" diye tribüne çağırmak için istemiştik.

Gerçi halen daha söylentiler sürüyor fakat bu saatten sonra zor gibi. Ha, bu saatten sonra bir mucize olur da gelirse, sözüm söz, 11 numaralı formasını hiç düşünmeden alırım Fenerium'dan! :)

Bitti Kalem, Doldu Defter....

Kaç zamandır yazmıyordum, yazmak da istemiyordum. Açıkçası yazasım gelse bile şu boynumuzdaki "şike soruşturması" ilmeğini hissederek vazgeçiyordum. Ama şimdi iki çift sözüm olacak:

Geçtiğimiz haftasonu Fenerbahçe adını efsaneleştirmiş, kalan son birkaç kişiden biri olan ordinaryüs, Lefter aramızdan ayrıldı. Hem de belki de camia olarak en kötü, en karanlık, en ne olacağı bilinmez zamanlardan birinde. Belki normalde etkilenmeyeceğimiz kadar çok etkilendik içinde bulunduğumuz dönemin de etkisiyle.

Fakat beni esas düşündüren şey, Lefter'in ölümü üzerinden yapılan sığ ve popülist tartışmalar oldu. Neymiş efendim, "ne güzel herkes gelmiş"miş. İyi de kardeşim, olması gereken de zaten bu değil miydi? Birbirimizden hiçbir farkımız olmamasına rağmen rekabet aşkına o kadar gözümüz kararmış ki, insani bir davranışı bile hayretle karşılamaya başlar olmuşuz. Bu tuhaf düşünce ile ilgili daha uzun bir yazıyı ekşi'de yazdım zaten, o yüzden uzatmıyorum.

Bunlar neyse de, en çok tuhafıma giden şey, Lefter'in ismi üstünden Şükrü Saraçoğlu'na popülist ve "romantik" bir şekilde saldırmaktır. Kardeşim, bu stadın ismi 13 senedir böyle değil mi zaten? O zaman neredeydi o zeka küpü akıllarınız? Bu "stadın ismini değiştirme" konulu, temelinde benim de katıldığım fakat başka yönlere çekilip Fenerbahçe'nin tarihine dil uzatılarak fantastik bir boyuta ulaşan mevzu insanların o kadar hoşuna gitti ki, bir kısmı tarihi bile araştırıp bilmeden balıklama atlayarak 6-7 Eylül Olayları'ndan dahi Şükrü Saraçoğlu'nu sorumlu tuttular. Uyarınca da bu sefer "ama o da Varlık Vergisi'ni koymuştu!"ya çevirdiler lafı. He canım he, zaten o zamanki Türkiye de aynen şimdiki gibi cumhurbaşkanının sembolik yetkilerinin olduğu başbakanın ise herşeyde 1. isim olduğu bir ülkeydi. Ve o dönemki cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün ülke politikalarında hiç mi hiç yetkisi yoktu. (YERSEN!) Azcık o dönemi araştıranlar neyin ne olduğunu daha iyi bilir. Amacım Saraçoğlu'nu "kanatsız melek" gibi göstermek değil, fakat süper medyamız her işin olduğu gibi bu işin de cılkını çıkarmayı başardı. Tarih bilmeyen insanlar da buna inanarak Fenerbahçe'nin tarihinin lekeli olduğunu iddia etmeye başladı.

Bu açıdan tüm Fenerbahçeliler'in oturup düşünmesi gereken bir nokta var: Saraçoğlu dediğin adam senin yıllarca başkanlığını yapmış mı? Yapmış. Sana stadını kazandırmış mı? Kazandırmış. Siyasi kişiliğine laf edebilirsin elbet, sevmeyebilirsin de. Fakat böylesine bir kişiliği bir kalemde hem de kıyasıya eleştirerek silemezsin. Lefter'in adının stada verilmesini ben de isterim, fakat bir efsaneye saygı için başka bir efsaneye saygısızlık yapmak da gerekmez.

Neyse ne, bizim acımız kederimiz zaten bize yetiyor. Bir de bunlar tuz biber oldu üzerine. Babalarımızdan adını duyarak büyüdüğümüz, eski kuşaklar tarafından yıllarca "O'nun gibisi gelmez bir daha" denilen, Fenerbahçe'nin efsane yaptığı ve Fenerbahçe'yi de efsane yapan değerlerden olan Lefter'imiz, toprağın bol, mekanın cennet olsun.

Ne kadar üzgün olduğumu ifade bile edemiyorum kaç gün geçmesine rağmen. Sanırım en anlamlı ifade, yukarıdaki fotoğrafta Lefter'in tabutunu taşırkenki yüz ifadesiyle Reto Ziegler'e ait. Hani daha bu sezon başı apar topar kiralık gelen, kulüpteki geleceği dahi meçhul ve böylesine bir süreçte camiaya ne kadar bağlanabileceği tartışılabilecek olan Ziegler. O'nda bile böyle bir etkisi varsa, varın siz bir Fenerbahçeli'yi düşünün.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...